GÜRÜLTÜ, MÜZİK DEĞİLDİR.
“Gürültü müzik değildir.”
Bu başlıkla, müzik kelimesi ile ifade edilen ve dinlenildiğinde, insana güzel duygu ve düşünceler veren nağmelerin; kulakları yırtarcasına, canhıraş haykırışlarla icra edilen müzik ile sağlanamayacağı kastedilmektedir. Zira tüm sanat dallarının ürünleri, insanlara güzel duygular yaşatmaya yönelik eserlerin ortaya konulması isteği ile yapılır. Bu nedenle tüm sanat eserleri, "güzel duygular", "insani duygular", "evrensel değerler taşıyan duygu ve düşünceler" taşırlar. Bu kavramların tamamı, genel olarak insanların çoğunluğuna hitap eden duygu ve düşünceleri kapsarlar. Bir kısım insanların, uç noktalarda, sevdikleri/ arzu ettikleri, duygu ve düşünceler, konumuz ötesinde/ istisna(çok olandan/ genel olandan farklı olan az anlamındaki) duygu ve düşünceler içerisine alınması gerekli olan duygu ve düşüncelerdir.
Burada açıklamak istediğim gürültülü yapılan müzik konusundaki düşüncemin ana fikri, müziğin gürültüden ibaret olmadığıdır. Slogan olarak:
"Müzik gürültüden ibaret değildir" sözü, yukarıda tarifini verdiğim ve kaide olarak belirttiğim, sınırlarını çizdiğim, müzik tarifimin, bir kısım istisnai kimseler/ uç noktalarda gezmeyi seven kimseler tarafından, yanlış bulunabileceğini tahmin ettiğim için, müzikle ilgili hususlarda yazdıklarım, genel anlamda, çoğunluğun vicdanında yer etmiş şekli ile, arkasında olduğum hususlardır.
Müziğin sanat olduğunu bilmekteyiz. Gürültünün müzik olduğunu, kabul etseydik, şu mantığı yürütebilirdik:
Bebekler de gürültü çıkarırlar. O halde bebekler de sanatkardırlar. Ancak onlara sanatkar denilemez.Zira "gürültü sanat değildir."
Her gürültünün müzik olmadığını bilmek için müzik otoritesi olmaya gerek yoktur. Otobüste, yolda, kapalı alanlarda, pazarlar yerlerinde, kırlarda, barlarda cıs dam, cıs dam seslerinin çınladığı bir çok mekan vardır. Yolda, metroda rastlamışızdır. Gürültünün geldiği yöne baktığımızda, bir gencin kulağında kulaklık, sesi o kadar fazla açmıştır ki, yanından geçen herkes dinlediği müziğin sesini duyabilmektedir. Enstrümantal bir parçanın sesinin sonuna kadar, kulak patlatırcasına açılarak dinlenmesinin hikmetinin/ gizli hissedilen zevkinin, ne olduğunu anlamak mümkün değildir.
İlmi bir gerçekten söz etmek istiyorum. Bilindiği üzere yüzlerce yıl öncesinden gelen bir tedavi şekli, eski Türk toplumunda görülmekte olan, su sesi ile tedavi şeklidir. Anadolu’ da su sesiyle akıl hastalarının tedavi edildiği hastaneler bulunmaktaydı. Burada suyun, yavaş yavaş bir kaptan diğer kaba akıtılırken, suyun çıkardığı hafif, insanın iç dünyasına yumuşak bir şırıltıyla tesir eden bu sesin, elbette tedavi yönü olacaktır. Tersini düşündüğümüzde:
“Tedavi etmek için gürültü yapılmalıdır” demek gerekirdi ki; buradan anormal derecede yüksek çıkarılan seslerle, hastayı karşı karşıya bırakma anlamı çıkardı. Normal bir insanın mantığına ne kadar ters geliyor, değil mi? Cıs dam, cıs dam, cıs dam da cıs dam.
Ekolu hoparlörlerle, otomobillerden dışarı verilen yüksek frekansta seslerle, gezip tur atan gençlerin kulaklarının, kaç ayda duyamayacak hale geleceğini merak etmemek mümkün değildir. Kulak- burun- boğaz mütehassıslarının bu konuda verecekleri çok geniş bilgi bulunmaktadır. Onların bilgilerine müracaatla, bu derece gürültülü, radyo, müzik çalar v.s. dinleyen gençlerimizin, kendilerinin menfaatine olmak üzere, bu uzman kişilere kulak vermeleri, son derece yararlı olacaktır, kanaatindeyim.
Her zaman arkasında duracağım sözümü bir kere daha tekrarlıyorum:
"Gürültü müzik değildir."
Huzur bulmak için müzik dinlenmesi, gürültüden uzak bestelerin dinlenmesiyle mümkündür. Siz hiç Dede Efendi’den ney taksimi dinleyerek, bedeninizin rahata geçmesi halini yaşadınız mı? "Yok yaşamadım" diyorsanız; Dede Efendi’yi dinlemeye başlayınız lütfen!
Saygılarımla… 08.09.2003- 22,55