Gönderen Konu: ŞİFALI BİTKİLER, TELEVİZYON, İNTERNET VE KİRLİLİKLERİ  (Okunma sayısı 34251 defa)

is

  • Ziyaretçi
ŞİFALI BİTKİLER, TELEVİZYON, İNTERNET VE KİRLİLİKLERİ

Saygıdeğer Okuyucular,

           Geniş anlamıyla tüm insanlığın baş belası haline gelen, obezite sorununun çözümü için tüm dünya devletlerinde diyetisyenler, araştırma kurumları, insanlığın zayıflama problemlerine çare bulmak üzere, harıl harıl çalışmaktadırlar.   

           Televizyonların yaygınlaşması, internetin devreye girmesi sonucu, insanlara verilen bilgilerde, korkunç bilgi kirliliği oluşmaktadır. “Neden” deme zahmetine kimse girmeyecektir. Zira herkes kirlenmeyi fazlası ile görmekte, işitmekte, her gün televizyon programlarında, internette, bu kirliliğe şahit olmaktadırlar.

           Bu kirliliğin sebepleri herkesçe malumdur. Televizyoncular reytingle kazanç sağlayacaklardır. İnternet siteleri de, hatalı/ hatasız ayırımı/ eleştirisi yapmadan, kopyaladıkları tüm konularda, bilgi kirliliğine sebep olmak pahasına sitelerine bu bilgileri aktarmaktadırlar.  Kirliliğin boyutlarını ölçüp:

           “İnsanların bu kadar fazla bilgi kirliği ile karşı karşıya kalmalarına sebep olamazsınız” diyebilecek bir resmi kurum/ kuruluş bulunmamaktadır. Neticede, televizyonlarda boy gösteren, tüm akıl veren uzman kişilerin bilgilerinin, şöyle veya böyle, tartışılabilecek yönleri bulunabilmektedir. Zira her uzman kişi, yapılan araştırmaları baz alarak, programını hazırlamakta, elde mevcut/ daha doğru ifade ile ele aldığı/ bildiği araştırma sonuçları ile hüküm vermektedir. Peki! Araştırmaların tümünü bir uzman kişinin bilebilmesi mümkün müdür? Elbette hayır diyebiliriz.

           Dünyada mevcut iki yüz küsur devletin en fazla % 10’ unda yapıldığını kabul edebileceğimiz araştırmaların tamamından haberdar olabilecek bir araştırmacı uzman kişinin bulunması da, biraz zor olsa gerektir. Bu nedenle “her araştırma neticesinin, % 100, her uzman kişinin elinde bulunacaktır” diye bir kural yoktur. Olamaz da. Bu konuda uzman kişilerin yapılarının, maddi imkanlarının, kişisel meyillerinin de rolü bulunmaktadır. Her uzman kişinin, bütün araştırma bilgilerine ulaşıyor olması da, bu tür nedenlerle, mümkün görünmemektedir. Her şey bir yana, araştırma neticelerinin, bir diğerini tutmadığını da sık sık görebilmekteyiz. Bir zamanlar “çok çay içmeyiniz” denilmişti. Birçok kimse çayı “tu kaka” etti. Çayı idam sehpasına oturttu. Arkasından, yapılan araştırmalar sonucunda, “çayın kanseri durdurduğu” ifade edildi.

           Bir başka araştırmada, yumurtanın kolesterolü yükselttiğinin ifade edilmesinin arkasından, meşhur habercimiz Uğur Dündar Beyefendi(televizyonda kendi ifade etmiştir) 7 sene yumurta yemedi. Yumurtanın faydalı olduğu kolesterole sebep olmadığının ifade edildiği araştırmanın bir cerrahımız tarafından(Bingür Sönmez Hocamız) açıklandığında ise, habercimiz “7 sene sonra yumurta yiyebileceğiz” demişti.

           Gördünüz mü ne kadar büyük hatalara sebep oluyor, bu araştırmalar.  Tamam. İlmi araştırmalarda metotlar bir tane değildir ki, her konudaki tüm araştırma neticeleri, bir tane olsun. Bu söylenemez. Zira ilmi araştırmaların temel prensiplerine aykırı düşer. Her araştırmanın dayandığı belli metotları bulmuş olan araştırmacılar, kendi metotlarıyla araştırmasını yapar. Farklı metotlarla araştıranların farklı neticeler bulması da kaçınılmazdır. Böyle zıtlıklar ifade eden yüzlerce araştırma konusu bulunabilir. Buna geçmişte atalarımızın verdiği örnek:

           “Perhiz ve lahana turşusu” örneğidir. Gerçekleri araştırmak için yola çıkanlar, böyle perhiz ve turşu misalini birçok araştırma konularında görebilirler. Zira ilmin sonu/ ilmin dibi yoktur. İlim sonsuzluktur. Araştırmaların sonu kıyamete kadar da gelmeyecektir. Sonunu insanlık sonsuza kadar bulamayacaktır. İlmi araştırmalar sonsuza kadar devam edecektir.

           Netice olarak, araştırmaların dayandığı temel prensiplerde, hataların yapılmamasının temin edilebilmesidir. Bu hususun gündeme gelebilmesi için, devletlerarası ilmi araştırma kuruluşlarının bir araya toplanarak, ilmi mutabakatlar sağlamalarının şart olduğunu söyleyebiliriz.

           Bir zamanlar çikolatanın, fazla yenmesi durumunda karaciğerin yorulacağı ifade edilmişti. Bu doğru bir hüküm olarak yürürlükte iken, firmaların bulduğu reklam ifadesi olan, “çikolata mutluluk hormonlarını artırır”  denilmesiyle birlikte, hücum başladı. Peki! Bu arada çikolatanın fazla yenmesi sonucu karaciğerin yorulduğunun ifade edildiği araştırmanın sonucunun lüzumsuz/ asılsız/ afaki kaldığı mı düşünülmelidir? Hayır. Asla. Bu araştırma konusunu ele alan ilim adamlarının dayandığı metotlar çerçevesinde, bu neticeye varmışlardır. Doğru bir hüküm/ neticedir. Saygı duyarak tedbiri elden bırakmamamız gerekmektedir. Evet! Akıl sahibi insanlar bu araştırma sonucunu da akıldan çıkarmadan, tedbirli olmalı, çikolata canavarı olmamalıdırlar ki, bünyeleri zarar görmesin. Doğru mu? Bence doğru. “Bu yolla hareket edenlerin karaciğerlerinde sorun olmayacaktır” dersek; yanlış yapmış/ yanlış karar vermiş olmayız. Bilakis tedbirli davranmışız demektir.   

           Her gün onlarca programda, zayıflama kürleri için verilen, o kadar çok formül/ kür bulunmaktadır ki, şifalı bitkilerin etkin maddeleri çerçevesinde bu formüllerin/ kürlerin bir kısmının afaki olduğu anlaşılabilmektedir. Her programa çıkan kendi düşüncesine göre formüller vermektedir. Bu formüllerin kalabalığı ne kadar fazla olursa, seyirciyi o kadar fazla etkilediği izlenimiyle, alabildiğince artırılan formüller kalabalığı içerisinde, kaybolan konuşmacılarla, karşı karşıya kalabilmekteyiz.

           O hale geldik ki, “ne kadar fazla formül verilirse, izleyiciyi tesir altına alma/ reytingleri yükseltme o derece fazla olacaktır” hükmüne sarılanların çokluğunu görebilmekteyiz. Bu yanlış kanaatin programcılar arasında yaygınlaşması sonucu, verilen formülleri çoğu dinleyenlerimizin, “şifalı bitkiler her derde deva sanki” ifadeleriyle; artık, şifalı bitkiler konusunda, kirliliğin usanç verici noktaya gelindiğinin ifade edilir olduğu da, görülebilmektedir.

           Saygıdeğer okuyucularım, sizlerin bu satırları okurken bir kısım yanlışlardan dönmeniz temennilerimle bu satırları yazıyorum. Zira insanlarımızın çoğunda yanlış düşünce potansiyelini, yanlış dinlenilen/ izlenilen programlar oluşturmaktadır. Bu programları “seyretmesin efendim, kumanda ellerinde başka kanallara geçiversinler” diyebilen devlet adamları geldiler, geçtiler. Gök kubbede kalan bu seslenişlerinin şimdi üzerinde durulamaz halde. Kimse bu sözleri hatırlamasa da, vesilelerle bu sözü gündeme getirmeden edemiyoruz. Zira, tüm milletin gözünde, çok afaki bir söz olarak yerini almıştır. Nedenini soran için yazayım. 15 yaşında bir genç nasıl olur da zararlı yayın yapan bir kanalı merak etmez. Bu insanların yapısına aykırı bir durumdur. Merak etmesi insanın çamuruna uygun bir haslettir. Etmemesine hayret etmemiz, neden merak etmedi dememiz gerekir. Aynen, 3 yaşında bir çocuğun gün boyu yerinden kalkmaması durumunda, hayret etmemiz gerektiği gibi.

           Tecessüs diye bir kavramı insanların zihninden silebilir misiniz? Silemezsiniz. O halde, çeviriver düğmeyi de diyemezsiniz. Bunu demeye hiç de hakkınız yoktur.

           Denilebilir ki, haklıdır, kumandası elinde değiştiriversin. Peki nerede o değiştirme şansı. Bu şans insanlara verilmiş mi ki, değiştiriversinler? Hayır. Bu şans verilmemiştir. Hangi kanalı açarsanız açınız, furya halinde lüzumsuz, laf kalabalığı programlar. Uzman diye çıkartılanların, uzmanlıktan bihaber olduklarını, bu seyirci görmez sanılarak, yutturulmaya çalışılan programlar. Genel planda baktığımızda, “bu millet her şeyi yutuyor” dedirtebilecek seviyede seyirciye sahip bir toplum olduk. Diğer bir bakış açısıyla da, izleyenlerin elinden gelen nedir ki? “İsmi bodur, elinden gelen budur.” Vesselam.

           Bu kirliliğin önüne geçmenin yolunun, devletin kocaman müesseseler kurduğu, adına “denetim kuruluşları” dediği kuruluşlarımızın çalışmalarından geçeceği bilinmektedir. Ancak ne kadar başarılı olduğunu söyleyebiliriz. İşte burada durup düşünmemiz ve gerçek hayatta durumu tam anlamıyla izlememiz gerekir.

           Televizyon ve radyo programlarını denetleyecek bir kuruluş vardır. Adı RTÜK(Radyo ve Televizyon Üst Kurulu). Nedir RTÜK:

           -Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, ülkemizdeki radyo ve televizyon yayınlarını düzenlemek ve denetlemekle görevli, özel kanunla kurulmuş, özerk bir kuruluştur. Ancak memleketimiz televizyonlarında, normal izletildiğinde, 45 dakika sürecek bir dizinin bir bölümünün, reklamlarla, 2,5- 3 saate çıkarılarak izlettirilmesinin, denetimle bir ilgisinin olabileceğini düşünen, bir akıl sahibi var mıdır? Bu zaman içerisinde, televizyonların kendi programlarının reklamlarının, en fazla, toplamda 15- 20 dakika olduğunu düşünürsek; geriye kalan 180- 45- 20= 115 dakika, sırf kazanç kapısı olan reklamlarla bu milletin aldatılması değildir de, nedir? Büyük ihtimalle, devletimiz bu reklamlardan % itibariyle, vergisini tam anlamıyla alsa, hazine para dolar taşar. Zannediyorum.  Tahminen zannetmemin dayandığı olayı da anlatayım. Bir firmanın sakız demo’ sunun yapıldığı salonda, yetkiliye sorduğum(safça olduğunu yetkilinin cevabi konuşmasından sonra anlıyorum)soru:

           -Af edersiniz bu reklamın televizyonda dakikası ne kadardır? Dediğimde, cevabı:

           -Beyefendi siz bilmiyorsunuz zannederim. Prime time(praym taym)’ da bu reklamların, dakika değil saniyeyle ifade edilmesi söz konusudur ve saniyesi 1000 dolardır. Demişti. O sırada küçük dilimi yuttuğumu hissetmiştim. Bu kadar parayı taşıyacak çuvalların, televizyon kanallarında bulunabileceğini zannetmediğimi düşünmüştüm.

           Netice olarak, bu hususların bilinmesi ve televizyonlarda, internette, bu hususların göz önüne alınmasıyla birlikte seyredilmesi/ araştırmaların yapılması gerektiğini hatırlatmakta yarar vardır.

           Sıhhatli, mutlu, inançlı günler için hedefi belirlenmiş televizyon izlemelerin/ internette gezinmelerin tüm insanlığa yararlar, mutluluklar, sağlık ve sıhhatler getirmesi dileklerimle.

           Saygılarımla…18.01.2013 17:40   

NOT: Etiketlere aldığım konularda yazılarım, siteye önümüzdeki günlerde konulacaktır. Bilgilerinize…

(ETİKETLER:
Obezite nedir?
Nasıl zayıflanır?
Dengeli beslenme nedir?
Zayıflamanın yolları nelerdir?
Dengeli beslenen kimse kilo alır mı?
Zayıflamada kalori hesabının önemi nedir? 
Sarsılmadan zayıflamanın püf noktaları nelerdir?
Her şeyi yiyerek zayıflamanın püf noktaları nelerdir?
Boğazınızdan kesmeden zayıflamak mümkün müdür?
Besin maddesi seçmeden zayıflamanın püf noktası nedir?
Obez olmamak için dikkat edilmesi gereken hususlar nelerdir?)

« Son Düzenleme: Kasım 04, 2014, 10:04:13 ÖS Gönderen: is »