Son İletiler

Sayfa: [1] 2 3 ... 10
1
Köşe Yazılarımız / YAZAR-ÇİZER KÖŞE YAZARLARINA UYARI
« Son İleti Gönderen: is Aralık 29, 2023, 05:04:26 ÖS »
YAZAR-ÇİZER KÖŞE YAZARLARINA UYARI

           Bu yazıyı, 24. Nur Sûresi 19. Âyet-i Kerîme'sinin açıklamalarında yazdığım şekliyle, uyarılmalarını istediğim köşe yazarlarının, yazılarının sorumluluklarını taşımak üzere yazı yazmalarını beklediğimi bir kere daha, "Köşe Yazıları" başlığı ile, "YAZAR-ÇİZER KÖŞE YAZARLARINA UYARI" "alt başlığı" altında, bu sayfaya da yazmış oldum.

           İnanan kimselerin, kötü sözlerin ve davranışların yayılmasını arzulamalarının yanlışlığını bildiren:

           İNANANLAR ARASINDA KÖTÜ SÖZ VE DAVRANIŞIN YAYILMASINI ARZULAYAN KİMSELER İÇİN DÜNYADA DA, ÂHİRETTE DE ACI VEREN BİR AZAB VARDIR. (HER ŞEYİ) ALLAH BİLİR; SİZ BİLMEZSİNİZ.
           24. Nur Sûresi 19. Âyet-i Kerîme(352. Sayfa):
           "19. İnananlar arasında kötü söz ve davranışın yayılmasını arzulayan kimseler için dünyada da, ahirette de acı veren bir azab vardır. (Her şeyi) Allah bilir; siz bilmezsiniz."
 
           Bu Âyet'i okuduğumda, aklıma, herkesi, her hareketi kötüleyen, onun bunun hatırı/ dünyalık menfaatler için, herkese yanlış davranışlarda bulunulmasına fırsat veren yazıları yazan, YAZARLAR-ÇİZERLER geldi.

           Elbette bu Âyet’te belirtilen “kötü söz ve davranışların yayılmasını arzulamayan” yazarlar bu Âyet’in konusu değildir.

           Başkalarını kötüleyen, onlara karşı, birilerinin hatırı/ şahsî menfaatleri için yanlış davranışlarda bulunanlar ile hatır gönül işi kötü söz ve davranışların yayılmasını arzulayan yazar-çizer takımı, Allah'ın bu uyarısını dikkate almalı; kendilerine ve kalemlerine çeki-düzen vermeli; cezanın büyüklüğü karşısında, titreyerek kendilerine gelmelidirler. Aksi takdirde, dünyada da, âhirette de acı veren azabı tatmaları mukadderdir.

           “Kısmetinde olan kaşığında çıkar” atasözünün gereği olarak; yazılarıyla talep ettikleri cezaları da, kendilerini bulacaktır. Arzu ettikleri cezalardan, Allah'ın vaadi olduğu için, geri dönüşleri de olmayacaktır.

           “Çamur at izi kalır” diye yazan yazarların hallerinin berbat olacağını hatırlatan bu Âyet'i, onların gözlerine soksak da, bir kısmının görmeyecekleri, çoğu kimsenin de mâlumudur.

           Sözüne güvenilir bir araştırmacı’nın bir televizyon programında, günlük köşe yazılarında, bir kısım küresel gruplarına uygun yazılar yazması karşılığında(programın yapıldığı zamanlarda), günlük her yazısına 2.000 dolar alan gazeteci yazar, v.s.’nin aldığı ücret karşılığında hayrete düşen programcının:

           -Günde 2.000 dolardan ayda 60.000 dolar mı alıyor? Demesine karşılık, güvenilir araştırmacı:

           -Evet! Ayda 60.000 dolar alıyor demesini, programı seyreden hiç kimsenin unutmadığını, tahmin ediyorum. Zira aklıma geldikçe hâlâ inanamıyorum. Sonrada bu yazar-çizer sayılan kişi, ahkâm kesecek, yeri gelecek vatan-millet menfaatlerinden bahsedecek. Bir kısım şartlanmış kimseler bunun büyüklüklerinden bahsedecek. Övgülerle göklere çıkarılacak. Milyonlar kazanacak.

           Üç kuruşluk dünya menfaati için kalemlerini satanların, karşı karşıya kalacakları cezaların ağırlığı neticesi bu hatırlatmayı, bir Müslüman olarak, görev saydım ve bu satırlarla uyanmaları için yazdım. Allah affedicidir. Ancak günahlardan, kesin tövbe ile dönülmesi şartı ile, Allah’ın affedici olması sebebiyle, vakit geçmeden tövbe ederek yazdıklarının “…kötü söz ve davranışın yayılmasını arzulayan kimseler…” olmaktan kurtulma şanslarını kaçırmamaları kendi bilecekleri bir husustur. Elbette “can boğaza durduğu” ya da “ölüm anına yakın zamanda” yapılacak tövbeleri Allah kabul etmeyeceğini Âyet’i ile bildirmiştir:

           ÖLÜM GELİNCE TEVBE EDENLERİN TEVBESİ KABUL EDİLMEZ:

           KÂFİR OLARAK ÖLENLERİN DE TEVBELERİ KABUL EDİLMEZ:

           4. Nisâ Sûresi 18. Âyet-i Kerîme(81. Sayfa):
           "18. Yoksa günah işleyip de kendisine ölüm gelince: «İşte ben şimdi tevbe ettim.» diyen kimselerin tevbesi kabul edilmez. Kâfir olarak ölenlerin de tevbeleri kabul edilmez. İşte bunlara ahirette can yakıcı bir azap hazırlamışızdır."

           Gelecekte yapacaklarımızı hakkı ile bilen, sadece, Allah'tır. Bu sebeple, ölmeden önce kendimize gelelim ve başkalarını çekiştirip, başkalarına çamur atıp, dünyalık menfaatler sağlamayı, vakit geçmeden terk edip; tövbelerimizin kabul edilmesini Allah’tan bekleyelim.

           Kazançlarımızın, kimseyi kırıp dökmeden, vatanın bağımsızlığına, milletin bütünlüğüne önem verilecek yazıların yazılması ile kazanılacak temiz dünyalıklar olması dileklerimle.
2
Masalcı'dan Çocuklarımıza İnciler / KIRMIZI AYAKKABININ GİZEMİ
« Son İleti Gönderen: is Aralık 19, 2023, 12:15:25 ÖS »
KIRMIZI AYAKKABININ GİZEMİ


           Yâsemin yeşil gözlü, kızıl saçlı, kendine güvenen bir kızmış. İlkokul dördüncü sınıf öğrencisiymiş ve oldukça başarılıymış. En iyi arkadaşları anaokulundan beri görüştükleri Çiğdem ve ilkokulda tanıştığı Özgür'müş. Üç arkadaş, her hafta, fırsat buldukça görüşüp eğlenirlermiş.

           Üçü bir aradayken zamanın nasıl geçtiğini anlamazlarmış. En sevdikleri şeylerden biri deniz kıyısında yürüyüş yapmak ve kumsalda deniz kabuğu toplamakmış.

           Yine bir gün üç arkadaş deniz kıyısında farklı deniz kabukları bulmak için uğraşırken, Yâsemin kumların arasında kırmızı renkli, ışıl ışıl parlayan bir çift ayakkabı görmüş. Hemen arkadaşlarına seslenmiş:

           -Çiğdem, Özgür çabuk buraya bakın, demiş. Çiğdem ve Özgür hemen Yâsemin'in yanına koşmuşlar ve kırmızı ayakkabıyı görünce şaşırmışlar. Ayakkabı o kadar güzel parlıyormuş ki, kırmızı rengi âdeta göz alıyormuş. Çiğdem ayakkabıyı hemen kumların arasından çekip çıkarmış. Aman Allah'ım o da ne! Ayakkabı çocukların giydiği ayakkabılara benzemiyormuş. Ayakkabının burnu üçgen şeklinde ve şeffafmış. İçerisinde garip şekilli işaretler ve düğmeler varmış. Çocuklar ilk defa böyle garip bir ayakkabı gördükleri için çok şaşırmışlar. Bu ayakkabının hiçbir insan ayağına olmayacağını düşünmüşler. Özgür şaşkınlık, biraz da korku içerisinde:

           -Arkadaşlar bu ayakkabının gizemini çözmeliyiz. O yüzden bu ayakkabıyı alalım ve akşam bizde toplanıp; ne yapacağımıza karar verelim, demiş. Bunun üzerine Özgür ayakkabıyı almış ve akşam buluşmak üzere sözleşmişler. Çocuklar için yeni bir macera başlıyormuş.

           Akşam Özgür'ün evinde buluşan çocuklar gizemli ayakkabıyı incelemeye başlamışlar. Ayakkabının içindeki işaretlere ve düğmelere dokunmak istiyorlarmış ama ne olacağını bilmedikleri için buna cesaret edememişler. Bir süre sonra Özgür daha fazla dayanamayarak yıldız şeklindeki düğmeye basmış ve ardından etrafa çok kuvvetli parlak bir ışık yayılmış. O anda çocuklar hiçbir şey göremez olmuşlar, fakat bir ses duymuşlar. Duydukları ses onlara, ellerindeki kırmızı ayakkabıyı kendisine vermeleri gerektiğini çünkü bu ayakkabının onun için değerli olduğunu söylemiş. Bunun üzerine Yâsemin:

           -Sen kimsin ve bu ayakkabıyı neden istiyorsun diye sormuş. Duydukları ses adının Pilo olduğunu, kendisinin bir uzaylı olduğunu ve şu anda onlarla uzaydan konuştuğunu söylemiş. Bu konuşmalardan hiç kimseye bahsetmemelerini istemiş. Bu istek üzerine Çiğdem, ona nasıl güvenebileceklerini sormuş. Pilo bir anda yanlarında belirivermiş ve onlara ayakkabıyı neden istediğini anlatmış:

           -Bir gün gezegenimin etrafında dolaşırken bir meteorun çok hızlı bir şekilde bana doğru geldiğini gördüm ve çok korktum. Âniden gemiden dışarı çıktım. Ancak meteor uzay gemimi hızla dünyaya doğru sürükledi. Teknolojimiz çok gelişmiş olduğu için uzay gemimi, dünyaya girdiğinde, siz insanlar korkmasın diye, bir çift kırmızı ayakkabıya dönüştürdüm. Bu yüzden gemimin güvende olduğunu biliyordum. Sizler gemimi bulup düğmeye bastığınızda onun yerini bulmuş oldum. Sizlere teşekkür ederim. Şimdi eve dönme zamanım geldi, demiş.

           Yâsemin, Çiğdem ve Özgür ne kadar şaşırsalarda, Pilo'ya uzayla ilgili birçok sorular sormuşlar. Pilo'ya hayatları boyunca bir daha böyle bir macera yaşayamayacaklarını söyleyerek onu uğurlamışlar. O günden sonra ayakkabılarını giyerken, deniz kenarında eğlenirken ya da geceleri gökyüzüne bakarken Pilo'yu hatırlamış ve yaşadıkları bu macerayı hiç unutmamışlar.

           Yaşam boyu sağlık ve mutluluklar sizlerin olsun.

           Yeni hikâyelerde görüşmek üzere, mutlu ve sağlıklı günler dileklerimle.

           Tüm okuyucu arkadaşlarına sevgilerim ve büyüklerime saygılarımla. 19.12.2023

           Ece Güneş
3
-ONLAR AYAKTAYKEN, OTURURKEN VE YANLARI ÜZERİNE YATARKEN ALLAH' I ZİKREDERLER

           ONLAR AYAKTAYKEN, OTURURKEN VE YANLARI ÜZERİNE YATARKEN ALLAH' I ZİKREDERLER; GÖKLERİN VE YERİN YARATILIŞI ÜZERİNDE DÜŞÜNÜRLER:
           3. Âl-i İmran Sûresi 191. Âyet-i Kerîme(76. Sayfa):
           "191. Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. Ve «Rabbimiz! Sen bunu boş yere yaratmadın, Sen yücesin, bizi ateşin azabından koru.» derler."


           Bu Âyet’te, göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünenlerin, hayatlarının 24 saatini, ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken, Allah’ın zikri ile geçirdikleri bildirilmektedir. Zira bir insan ya ayaktadır; ya oturur durumdadır; ya da yatmaktadır. Bu üç halden başka bir durum, insanlar için düşünülemez. Bu kimseler, günboyu Allah’ı zikretmektedirler. Elbette bu zikretme:

           -Günlük görevlerini,
           -Geçimleri için çalışmalarını,
           -İstirahat etmelerini,
           -Spor yapmalarını,
           -Eş, dost, akrabalarla çeşitli etkinliklere katılmalarını,
           -Sosyal faaliyetlerde bulunmalarını,
           -Ailesiyle birlikte vakit geçirmelerini,
           -Çocuklarıyla ilgilenmelerini ve bunun gibi daha birçok dünyalık işlerini aksatmaları pahasına yapılacak bir zikir değildir.

           Tüm bu işleri yaparken, Allah’ı akıllarından çıkarmadan, devamlı Allah’ın gözetiminde olduklarını bilerek, hatalardan, yanlış işlerden, günah hareketlerden kaçınarak yaşamak anlamındadır.

           Bu şekilde zikrini yapanların “daimî zikirde” oldukları bilinmektedir. Bu davranış biçimi, Allah’ın gözetiminden uzak olmadığımızı kabullenmemiz neticesinde oluşan bir durumdur. Daimi zikir başka Âyet’ler de de bildirilmektedir.

           Yaşama amacımızı unutmadan, tüm insanların sevgisini kazanmak üzere, Allah’ın zikri ile günlerimizi doldurmamız temennilerimle.

           Saygılarımla. 03.10.2023 17:43

           ÖNEMLİ NOT:           

NOT(1): KİTABIMIN FORMATI GEREĞİ:

            1- EZBERLEMEMİZ GEREKEN ÂYETLERİ KISACA BAŞLANGIÇ CÜMLESİNE KIRMIZI FONTLA;
            2- ALTINA SÛRE NUMARASI, SÛRE ADI, ÂYET NUMARASI, HANGİ SAYFADA OLDUĞUNU MAVİ FONTLA;
           3- ÂYET MEÂLİNİ SİYAH FONTLA YAZMAKTAYIM.           

           BU FORMAT, TEKRAR ETMELERİ BARINDIRSA DA, OKUMADA GERİ DÖNMELERİ ÖNLEME AÇISINDAN ZAMAN KAZANDIRACAĞI İÇİN, FAYDALI OLACAKTIR KANAATİNDEYİM.


NOT(2):  KİTAPTAN DAHA FAZLA OKUYUCUYA ULAŞABİLECEĞİM İÇİN, SİTEMDE(www.koseyazilarinayorumlar.com), TÜM AÇIKLAMALI ÂYETLERİ SUNMAKTAYIM, İNŞALLAH!
4
-AZMİ GEREKTİREN İŞLER: SABRETMEK, ALLAH' TAN GEREĞİ GİBİ KORKMAKTIR

           AZMİ GEREKTİREN İŞLER:
           -SABRETMEK,
           -ALLAH' TAN GEREĞİ GİBİ KORKMAKTIR:

           3. Âl- i İmran Sûresi 186. Âyet- i Kerîme(75. Sayfa):
           "186. Muhakkak siz, mallarınız ve canlarınız hususunda imtihan olunacaksınız. Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve Allah’a ortak koşanlardan size eziyet verici birçok söz işiteceksiniz. Eğer sabreder ve Allah’dan gereği gibi korkarsanız, şüphesiz işte bu azmi gerektiren işlerdendir."


           Sabredenler ve Allah' tan gereği gibi korkanlar azmi gerektiren işler yapanlardır. Bu kimseler, Kur’ an’ dan önce kendilerine Kitap verilenlerden gelen “…eziyet verici birçok söz...” nedeniyle korkmamaları ve sabretmeleri sonrasında, “azmi gerektiren işler yapanlar”dan olduklarını bilmelidirler.

           Her güzelliğin altında yatan huy güzelliklerinin başında sabretmek gelir. Ataların söylediği:

           “Sabırla koruk üzüm olur” sözü ne güzeldir. Sabredenlerden olmak, Âyet’ in bildirdiği azmi gerektiren işleri yapanlar sınıfına girmek temennilerimle.

           Saygılarımla. 03.10.2023 17:33

           ÖNEMLİ NOT:           

NOT(1): KİTABIMIN FORMATI GEREĞİ:

            1- EZBERLEMEMİZ GEREKEN ÂYETLERİ KISACA BAŞLANGIÇ CÜMLESİNE KIRMIZI FONTLA;
            2- ALTINA SÛRE NUMARASI, SÛRE ADI, ÂYET NUMARASI, HANGİ SAYFADA OLDUĞUNU MAVİ FONTLA;
           3- ÂYET MEÂLİNİ SİYAH FONTLA YAZMAKTAYIM.           

           BU FORMAT, TEKRAR ETMELERİ BARINDIRSA DA, OKUMADA GERİ DÖNMELERİ ÖNLEME AÇISINDAN ZAMAN KAZANDIRACAĞI İÇİN, FAYDALI OLACAKTIR KANAATİNDEYİM.


NOT(2):  KİTAPTAN DAHA FAZLA OKUYUCUYA ULAŞABİLECEĞİM İÇİN, SİTEMDE(www.koseyazilarinayorumlar.com), TÜM AÇIKLAMALI ÂYETLERİ SUNMAKTAYIM, İNŞALLAH!
5
-HER CANLI ÖLÜMÜ TADACAKTIR
-HER CANLININ BİR SONU VARDIR(HER CANLI ÖLÜMLÜDÜR)


           HER CANLI ÖLÜMÜ TADACAKTIR:

           HER CANLININ BİR SONU VARDIR(HER CANLI ÖLÜMLÜDÜR):

           DÜNYA HAYATI, ALDATICI ZEVKTEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR:

           3. Âl-i İmran Sûresi 185. Âyet-i Kerîme(75. Sayfa): 
           “185- Her canlı ölümü tadacaktır. Kıyamet günü ecirleriniz size eksiksiz olarak verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete konursa o, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı zevkten başka bir şey değildir.”


           Hiç kimse ölümden kurtulamaz. Bu Âyet’in hikmeti, bir kısım insanların ölmeyecekmiş gibi mal, mülk yığmalarına karşı uyarıdır. Ancak bu uyarının hikmetini anlamayanlara, bu Âyet-i Kerîme hitab etmemektedir.

           Peygamberimizin: “Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için; yarın ölecekmiş gibi âhiret için çalışın” Hadîs-i Şerîfi, Âyet-i Kerîme’ye uymakta olup; dünya hırslarının yok edilmesine yönelik bir ikazdır.

           Dünyaya tapanların yaptıkları sadece toplamaktır. Helâl, haram ayırımı yapmadan toplamaktır. Bu ikazlar elbette ders alanadır. Haram, helâl demeden toplayanların yerleri Cehennem'dir. Ki bunların feryatlarını şimdiden duymamak elde değildir. Nasıl olur da insanlar bu ikazlara kulak tıkarlar; görmezler; hissetmezler; kul hakkı yersek “bunun bir hesabı olmalı, bu hesabı nasıl veririz” demezler? İnsanların bu hırsları sebebiyledir ki, Kur-ân-ı Kerîm’in çoğu Âyet-  Kerîme' si, bu gibi Cehennem ehli insan ve cinlerin azaplarının tasvirleriyle doludur. Âyet’i Kerîme’nin bir diğer anlamı:

           HER CANLININ BİR SONU VARDIR(HER CANLI ÖLÜMLÜDÜR):

           Bu Âyet'ten anlaşılan, hiçbir canlının ölümsüz olamayacağıdır. İlmî çalışmalar hangi seviyeye gelirse gelsin; “Her canlı ölümü tadacaktır…” ifadesi, bir diğer deyişle, "hiç kimse ölümsüz olamaz" anlamına gelmektedir ki, buradan hareketle, "Allah ölümsüz hiçbir canlı varlık yaratmamıştır." Diyebiliriz. İlmin sonu yoktur. Doğru. İlmî ilerlemelerin boyutları ne seviyeye gelirse gelsin, yaratılmış olan tüm canlıların bir sonu vardır ki, Allah:

           “Her canlı ölümü tadacaktır…” demiştir. Allah’ ın bu sözü karşısında, hiçbir ilim adamı “ben ölümsüzlüğü buldum” diyemez. Çünkü Allah, ölümsüz hiç kimseyi yaratmamıştır. Allah sonsuz geçmişin ve sonsuz geleceğin sahibi olması nedeniyle, sonsuz gelecekte de( burada söz konusu olan zaman dilimi, Kıyamet’e kadar geçecek olan süredir), ölümsüzlüğün bulunamayacağı bilgisi ile bu Âyet- i Kerîme’yi, “her canlı ölümü tadacaktır…” şeklinde bildirmiştir.

           Dünya hayatının aldatıcı zevkten başka bir şey olmadığı bildirilmekte, bu nedenle dünya hayatına aldanılmaması istenmektedir. Allah bir diğer Âyet-i Kerîme'sinde:

           DÜNYA HAYATI, İNSANLARIN KÖTÜLÜK VE İYİLİKLE DENENDİKLERİ BİR İMTİHANDIR:
           21. Enbiyâ Sûresi 35. Âyet-i Kerîme(325. Sayfa):
           “35. Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak kötülük ve iyilikle deneyeceğiz. Hepiniz de sonunda bize döndürüleceksiniz.” demek suretiyle, geçici olan dünya hayatını, bir imtihan yeri olarak bildirmektedir. Bu geçici dünya hayatının zevklerine aldanmamamız için Allah, birçok Âyet’inde bizleri uyarmış; Âyet hükümlerine göre yaşantımızı düzenlememiz için kendimize çeki- düzen vermemiz gerektiğini bildirmiştir.

           Dünya hayatını gelip- geçilecek bir mekân olarak kabul edip; buna göre, Âhiret hayatına hazırlığımızı hakkı ile yapabilmemiz temennilerimle.

           Saygılarımla. 03.10.2023 17:23

           ÖNEMLİ NOT:           

NOT(1): KİTABIMIN FORMATI GEREĞİ:

            1- EZBERLEMEMİZ GEREKEN ÂYETLERİ KISACA BAŞLANGIÇ CÜMLESİNE KIRMIZI FONTLA;
            2- ALTINA SÛRE NUMARASI, SÛRE ADI, ÂYET NUMARASI, HANGİ SAYFADA OLDUĞUNU MAVİ FONTLA;
           3- ÂYET MEÂLİNİ SİYAH FONTLA YAZMAKTAYIM.           

           BU FORMAT, TEKRAR ETMELERİ BARINDIRSA DA, OKUMADA GERİ DÖNMELERİ ÖNLEME AÇISINDAN ZAMAN KAZANDIRACAĞI İÇİN, FAYDALI OLACAKTIR KANAATİNDEYİM.


NOT(2):  KİTAPTAN DAHA FAZLA OKUYUCUYA ULAŞABİLECEĞİM İÇİN, SİTEMDE(www.koseyazilarinayorumlar.com), TÜM AÇIKLAMALI ÂYETLERİ SUNMAKTAYIM, İNŞALLAH!
6
-ALLAH, KÂFİRLERE, GÜNAHLARINI ARTIRMALARI İÇİN MÜHLET VERİR

           ALLAH, KÂFİRLERE, GÜNAHLARINI ARTIRMALARI İÇİN MÜHLET VERİR:
           3. Âl- i İmran Sûresi 178. Âyet- i Kerîme(74. Sayfa):
           "178. Kâfirler, kendilerine mühlet vermemizin, şahısları için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Biz onlara bu mühleti, ancak günahlarını artırsınlar diye veriyoruz. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır."


           Her zaman bâzı kimselerin, bilhassa devlet adamlarının, yaptıkları yanlışlar/ hainlikler/ hırsızlıklar/ yolsuzluklar/ usulsüzlükler/ vurgunlar/ soygunlar/ adam kayırmalar/ rüşvetler/ torpiller karşısında:

           Allah bunları cezalandırsa ya! Denir. Bunu Allah bilmiyor mu? Biliyor. Çoğu Âyet'inde "yetimlerin hakkını yemeyin" diyen Allah:

           YETİMLERİN MALLARINI HAKSIZ YERE YİYENLER, MUHAKKAK Kİ KARINLARINI ATEŞLE DOLDURMUŞ OLURLAR VE CEHENNEMİ BOYLARLAR:
           4. Nisâ Sûresi 10. Âyet- i Kerîme(79. Sayfa):
           “10. Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, muhakkak ki karınlarını ateşle doldurmuş olurlar ve cehennemi boylarlar.” demek suretiyle yetim hakkı yiyenlerin Cehennem’ i boylayacaklarını bildirmiştir. Kamu haklarını gasp eden devlet adamları:

           “Biz yetim hakkı yemedik” diyebilirler mi?

           Yetim vakfı’ nın hazırladığı rapora göre, Türkiye’ de 22.876.798 çocuktan 268.843’ ü yetimdir. Bu yetim çocukların 81.239’ u öksüz; hem annesi, hem de babası vefat etmiş çocukların(hem yetim, hem öksüz çocukların) sayısı ise 4.649’ dur.

           TDK- Güncel Türkçe Sözlüğe göre:

           Yetim: Babası ölmüş olan(çocuk), babasız(çocuk)
           Öksüz: Anası veya hem anası, hem de babası ölmüş olan(hem öksüz, hem de yetim) çocuklardır.

           Kamu haklarını gasp etmiş kimseler, bu çocuklara bütçeden ayrılması gereken paralarına el uzatmış olmuyorlar mı? Oluyorlar. O halde, 4. Nisa Suresi 10. Âyet’te belirtildiği üzere, bu çocukların haklarına da el uzatmak olan, “kamu mallarını gasp etme durumunda” bu yetim mallarını yedikleri için, bu kimselerin, “Cehennem’ i boylamaları” kaçınılmaz sonları olacaktır.

           Bu nedenle devlet adamlarının kamu mallarından tek bir kuruş dahi gasp etmeleri halinde, Kıyametin kopmasından sonra, Cehennem onlar için hazır olacaktır. Haberim yoktu diyebilecek tek bir devlet adamı olabilir mi? Bu satırları okuyorlarsa, uyarılmadım demesinler:

           KUR’ AN’ DAN SORGUYA ÇEKİLECEKSİNİZ:
           43. Zuhruf Sûresi 44. Âyet- i Kerîme(493. Sayfa):
           “44. Doğrusu o Kur’an, senin için de, kavmin için de bir öğüttür ve siz ondan sorguya çekileceksiniz.”

diyen Allah, kul haklarını yedikten sonra, “ben bilmiyordum” mazeretine, Cehennem yolunu göstermeyeceğini zannedebilirler mi? Allah, Kur’an’da koyduğu Âyet hükümlerini, mutlaka tatbik eder ki, kimseye haksızlık yapılmış olmasın. Haksızlıkların mutlaka bir hesabı vardır. Ancak, bir kısım haksız, hukuksuz işlerin cezasını anında vermeyen Allah, bunun sebeplerini, aşağıdaki iki Âyet’te çok açık olarak bildirmiştir:

           ALLAH İNSANLARI KAZANDIKLARINDAN DOLAYI, YAKALAYIVERSEYDİ, YERYÜZÜNDE HİÇBİR CANLI BIRAKMAZDI:
           35. Fâtır Sûresi 45. Âyet- i Kerîme(441. Sayfa):
“45. Bununla beraber Allah, insanları kazandıkları (günahlar) yüzünden hemen yakalayıverseydi, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onları belli bir süreye kadar erteliyor. Nihayet ecelleri gelince gereğini yapar. Şüphe yok ki Allah, kullarını görmektedir.”

           ALLAH İNSANLARI ZULÜMLERİ YÜZÜNDEN HESABA ÇEKSEYDİ, YERYÜZÜNDE KIMILDAYAN TEK CANLI BIRAKMAZDI:
           16. Nahl Sûresi 61. Âyet- i Kerîme(274. Sayfa):
           “61. Eğer Allah insanları zulümleri yüzünden hesaba çekseydi, yeryüzünde kımıldayan tek canlı bırakmazdı. Fakat Allah onları, belli bir vakte kadar erteler. Müddetleri (ecelleri) geldiği zaman, onu ne bir saat erteleyebilirler, ne de öne alabilirler.”

           Elbette bu Âyet’i düşünenlerin bulacakları en mantıklı düşünce tarzı şu olacaktır:

           “Mutlak irade” sahibi olan Allah, insanları imtihan için yeryüzüne hâkim kıldı ve kendilerine "cüz'î irade” verdi. Eğriyi- doğruyu bildirmek için de, Peygamberler gönderdi. Hiç kimse, “bilmiyordum kul hakkı yemenin haram ve neticesinin de Cehennem olduğunu” diyebilir mi? Asla diyemez. Çünkü 4. Nisa Sûresi 10. Âyet’ te Cehennem’i hak etmenin yolunun “yetim hakkı yemek” olduğunu Allah, apaçık bildirmiştir.

           Bu iki Âyet varken, "neden ceza verilmiyor" denilmesi de, Âyet'lerin dikkate alınmaması sonucunu doğurur ki, bu durum, Müslümanım diyen kimsenin gaflete düşüp; kendi istediği zamanda, istediği cezanın gelmesini arzulaması anlamına gelir. Bu da Müslüman için kabul edilemez bir yanlıştır. Bu yanlıştan dönerek, her şeyi Allah'ın takdirine bırakmak, biz Müslümanların en önemli davranış şekli olmalıdır.

           Allah’ın Cehennem ile cezalandırmasından korkarak, kul haklarına azami dikkat sarf eden insanlar olmak temennilerimle.

           Saygılarımla. 03.10.2023 16:29

           ÖNEMLİ NOT:           

NOT(1): KİTABIMIN FORMATI GEREĞİ:

            1- EZBERLEMEMİZ GEREKEN ÂYETLERİ KISACA BAŞLANGIÇ CÜMLESİNE KIRMIZI FONTLA;
            2- ALTINA SÛRE NUMARASI, SÛRE ADI, ÂYET NUMARASI, HANGİ SAYFADA OLDUĞUNU MAVİ FONTLA;
           3- ÂYET MEÂLİNİ SİYAH FONTLA YAZMAKTAYIM.           

           BU FORMAT, TEKRAR ETMELERİ BARINDIRSA DA, OKUMADA GERİ DÖNMELERİ ÖNLEME AÇISINDAN ZAMAN KAZANDIRACAĞI İÇİN, FAYDALI OLACAKTIR KANAATİNDEYİM.


NOT(2):  KİTAPTAN DAHA FAZLA OKUYUCUYA ULAŞABİLECEĞİM İÇİN, SİTEMDE(www.koseyazilarinayorumlar.com), TÜM AÇIKLAMALI ÂYETLERİ SUNMAKTAYIM, İNŞALLAH!
7
-ŞEYTAN SADECE KENDİ DOSTLARINI KOKUTABİLİR
-ŞEYTANDAN KORKMAYIN, EĞER MÜ'MİN İSENİZ ALLAH'TAN KORKUN


           ŞEYTAN SADECE KENDİ DOSTLARINI KOKUTABİLİR:

           ŞEYTANDAN KORKMAYIN, EĞER MÜ'MİN İSENİZ ALLAH'TAN KORKUN:

           3. Âl-i İmran Sûresi 175. Âyet- i Kerîme(74. Sayfa):
           "175. (Size o haberi getiren) ancak şeytandır, (sadece) kendi dostlarını korkutabilir. Onlardan korkmayın, eğer mümin iseniz benden korkun."


           Bu Âyet, Şeytan'dan korkanlara, Allah tarafından bir uyarıdır.

           İnsanların iman edenlerinin(Allah'ın Var'lığına ve Bir'liğine inananlarının) Şeytan'dan korkmamaları için Allah'ın garantisidir. Allah bu garantiyi bu Âyet-i Kerîme ile veriyorsa, hiç bir Mü'min ve Muvahhid Müslüman'ın Şeytan'dan korkmaması gerekir.

           İman nuru ile Şeytan'ın bütün vesveselerinden, bütün tuzaklarından emin olduğumuzun garantisi bu Âyet-i Kerîme'dir.

           Saygılarımla. 03.10.2023 15:41

           ÖNEMLİ NOT:           

NOT(1): KİTABIMIN FORMATI GEREĞİ:

            1- EZBERLEMEMİZ GEREKEN ÂYETLERİ KISACA BAŞLANGIÇ CÜMLESİNE KIRMIZI FONTLA;
            2- ALTINA SÛRE NUMARASI, SÛRE ADI, ÂYET NUMARASI, HANGİ SAYFADA OLDUĞUNU MAVİ FONTLA;
           3- ÂYET MEÂLİNİ SİYAH FONTLA YAZMAKTAYIM.           

           BU FORMAT, TEKRAR ETMELERİ BARINDIRSA DA, OKUMADA GERİ DÖNMELERİ ÖNLEME AÇISINDAN ZAMAN KAZANDIRACAĞI İÇİN, FAYDALI OLACAKTIR KANAATİNDEYİM.


NOT(2):  KİTAPTAN DAHA FAZLA OKUYUCUYA ULAŞABİLECEĞİM İÇİN, SİTEMDE(www.koseyazilarinayorumlar.com), TÜM AÇIKLAMALI ÂYETLERİ SUNMAKTAYIM, İNŞALLAH!
8
-ALLAH’IN BÜYÜK LÜTFU, GÖNDERDİĞİ PEYGAMBERLERİDİR:
-ŞEHİTLER ÖLMEZ


           ALLAH’IN BÜYÜK LÜTFU, GÖNDERDİĞİ PEYGAMBERLERİDİR:
           3. Âl-i İmran Sûresi 164. Âyet-i Kerîme(72. Sayfa):
           “164- Andolsun ki Allah, müminlere kendilerinden, onlara kendi âyetlerini okuyan, onları arındıran ve onlara kitab ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur. Oysa onlar, daha önce apaçık bir sapıklık içindeydiler”


           Allah, Peygamberlerini göndermek suretiyle insanlığa büyük bir lütufta bulunmuş; insanların yoldan çıkmamaları için yol gösterici Peygamberleri göndermiştir.

           Peygamberler kendisine inanan insanlara, ki bunlar MÜ’MİNLER’dir. Bu Müminlere Peygamberler:

           -Peygamber'e indirilen Âyet'leri okurlar;
           -Mü’minleri arındırırlar;
           -Mü’minlere Kitab ve hikmeti öğretirler.


           Bu nedenlerle Peygamberler, Allah tarafından, inanmış kullarına gönderilmiş, büyük birer lütuftur.

           Gönderilen Peygamberlerin kıymetini bilip, onların izlerinden giden kullarından olmamız temennilerimle.

***

           ŞEHİTLER ÖLMEZ:

           ŞEHİTLER RABB'LERİ KATINDA RIZIKLANMAKTADIRLAR:

           ALLAH YOLUNDA ÖLDÜRÜLENLERİ SAKIN ÖLÜLER SANMA. ONLAR DİRİDİRLER:

           3. Âl-i İmran Sûresi (169.- 170.) Âyet-i Kerîmeler(73. Sayfa):
           “169- Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rab'leri katında rızıklanmaktadırlar.”
           "170. Allah’ın lütfundan verdiği nimetle sevinçlidirler. Arkalarından kendilerine ulaşamayan kimselere de hiç bir korku olmayacağını ve üzülmeyeceklerini müjdelemek isterler."


           Allah yolunda ölenler şehitlik mertebesine erenlerdir.
Şehitlerin ölmediğini Allah katında rızıklandırıldığını, Allah'ın lütfundan verdiği nimetle sevinçli olduklarını bilmemiz gerekir.

           Gönlünde savaşma duygusu olup da, savaşa gidenlerin arkalarından yetişemeyenlere dahi, Allah, Rahmetiyle tecelli edip; “…savaşa katılamayan kimselere de hiç bir korku olmayacağını ve üzülmeyeceklerini” bildirmiştir. Hiç bir korku olmayacağını müjdelemesi, Allah'ın merhametinin delilidir.

           Gönüllerinde Allah yolunda cihad etme duygusu olan engelli, yaşlı, çocuk, sakat kimselerin savaşanlar gibi sevinçli olmaları bu Âyet’i ile müjdelenmiştir.

           Allah yolunda öldürülenlerin şehit olduğunu ifade eden bir diğer Âyet:

           ŞEHİTLİK, ALLAH YOLUNDA ÖLDÜRÜLMEKTİR:
           2. Bakara Sûresi 154. Âyet-i Kerîme(25. Sayfa):
           “154- Allah yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyin. Hayır onlar diridirler. Fakat siz sezemezsiniz.”

           Âyet'in gereğini yerine getiren tüm şehitlerimizin, ruhları şâd, mekânları Cennet olsun.

           Saygılarımla. 03.10.2023 15:21

           ÖNEMLİ NOT:           

NOT(1): KİTABIMIN FORMATI GEREĞİ:

            1- EZBERLEMEMİZ GEREKEN ÂYETLERİ KISACA BAŞLANGIÇ CÜMLESİNE KIRMIZI FONTLA;
            2- ALTINA SÛRE NUMARASI, SÛRE ADI, ÂYET NUMARASI, HANGİ SAYFADA OLDUĞUNU MAVİ FONTLA;
           3- ÂYET MEÂLİNİ SİYAH FONTLA YAZMAKTAYIM.           

           BU FORMAT, TEKRAR ETMELERİ BARINDIRSA DA, OKUMADA GERİ DÖNMELERİ ÖNLEME AÇISINDAN ZAMAN KAZANDIRACAĞI İÇİN, FAYDALI OLACAKTIR KANAATİNDEYİM.


NOT(2):  KİTAPTAN DAHA FAZLA OKUYUCUYA ULAŞABİLECEĞİM İÇİN, SİTEMDE(www.koseyazilarinayorumlar.com), TÜM AÇIKLAMALI ÂYETLERİ SUNMAKTAYIM, İNŞALLAH!
9
-ALLAH MUHAMMED ALEYHİSSELÂM'A BAĞIŞLAMA YETKİSİ VERMİŞTİR
-HİÇBİR PEYGAMBER' E GANİMET MALINI GİZLEMESİ(DEVLET- MİLLET MALINI AŞIRMASI) YARAŞMAZ


           PEYGAMBER'İN YUMUŞAK DAVRANMASINI VE ONLARI BAĞIŞLAMASINI İSTEYEN ALLAH'TIR:

           ALLAH MUHAMMED ALEYHİSSELÂM'A BAĞIŞLAMA YETKİSİ VERMİŞTİR:

           BİR KERE DE AZMETTİN Mİ, ALLAH'A DAYAN:

           3. Âl-i İmran Sûresi 159. Âyet-i Kerîme(72. Sayfa):
           "159. Sen (o zaman), sırf Allah’ın rahmetiyle onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık onları sen bağışla, onlar için Allah’dan mağfiret dile. (Yapacağın) işlerde onlara da danış, bir kere de azmettin mi, artık Allah’a dayan. Muhakkak ki Allah kendine dayanıp güvenenleri sever."


           Buradan çıkarılabilecek hüküm, Alah'ın Peygamber'i Hazreti Muhammed'e bağışlama yetkisi verdiğidir. Etrafındaki müşriklere yumuşak davranmasını istemekte, böylece müşriklerin Peygamber'in etrafından dağılıp gitmesini istememektedir. Onlar için Allah'tan mağfiret dilemesini istemektedir.

           Peygamberler ümmetlerine karşı Allah'ın rahmetiyle yumuşak davranırlar. Sert davransalardı, etrafındakiler dağılıp giderlerdi. Ümmetlerine danışmalarını isteyen Allah, sonuçta kendisine dayanıp güvenmelerini istemektedir. Bu Âyet'te Allah, Peygamber'in ümmetiyle istişare ettikten sonra, yapacağı işlerde, kendisine dayanmasını istemektedir.

***

           HİÇBİR PEYGAMBER' E GANİMET MALINI GİZLEMESİ(DEVLET- MİLLET MALINI AŞIRMASI) YARAŞMAZ:
           3. Âl-i İmran Sûresi 161. Âyet-i Kerîme(72. Sayfa):
           "161. Hiçbir peygambere ganimet malını gizlemesi (devlet - millet malını aşırması) yaraşmaz. Kim böyle bir aşırma ve ihanette bulunursa kıyamet günü aşırdığını boynuna yüklenerek getirir. Sonra da herkese kazandığının karşılığı tastamam ödenir, onlar haksızlığa da uğramazlar."


           Burada ganimet malını Peygamber'lerin gizlemesi, bir şekilde "kendine mal etmesi" anlamına gelir ki, bu malın çalınması anlamını da ifade eder. Bu Peygamber'lere yakışmaz demek suretiyle, devlet adamlarına da bir ders olmak üzere indirilmiş, ibretlik bir Âyet-i Kerîme'dir.

           Bilinmelidir ki, devlet- millet malının aşırılması, belli ifade ile, çalınmasının Âyet'le belirtilmesi, devlet adamlarının ikazı için, ne güzel bir Âyet'tir. Ey devlet adamları!

           Dikkat ediniz! Cehennem var.

           Devlet millet malını bu Âyet çerçevesinde, “hiçbir sebep ileri sürerek aşıramazsınız." Bu konuda Allah bu kadar hassas davranıp, Âyet indirmiş ise, bir tek buğday tanesi çalan devlet adamı dahi, Cehennemde yerini hazırlasın anlamına gelmektedir. Allah gazabıyla, tüm devlet- millet malını çalanlara, an karîb-üz zamanda/ en kısa zamanda gazabıyla tecelli etsin inşallah. Âmin!

           Devletin malını harcarken kendi malımızı harcarken gösterdiğimiz dikkatten bin kat fazlasını gösterip; yerinde harcamalar yapmalıyız ki, Âhiret’e kalacak bir hesabımız olmasın dileklerimle.

           Saygılarımla. 03.10.2023 15:03

           ÖNEMLİ NOT:           

NOT(1): KİTABIMIN FORMATI GEREĞİ:

            1- EZBERLEMEMİZ GEREKEN ÂYETLERİ KISACA BAŞLANGIÇ CÜMLESİNE KIRMIZI FONTLA;
            2- ALTINA SÛRE NUMARASI, SÛRE ADI, ÂYET NUMARASI, HANGİ SAYFADA OLDUĞUNU MAVİ FONTLA;
           3- ÂYET MEÂLİNİ SİYAH FONTLA YAZMAKTAYIM.           

           BU FORMAT, TEKRAR ETMELERİ BARINDIRSA DA, OKUMADA GERİ DÖNMELERİ ÖNLEME AÇISINDAN ZAMAN KAZANDIRACAĞI İÇİN, FAYDALI OLACAKTIR KANAATİNDEYİM.


NOT(2):  KİTAPTAN DAHA FAZLA OKUYUCUYA ULAŞABİLECEĞİM İÇİN, SİTEMDE(www.koseyazilarinayorumlar.com), TÜM AÇIKLAMALI ÂYETLERİ SUNMAKTAYIM, İNŞALLAH!
10
-KUR' AN GEREĞİ GİBİ DÜŞÜNÜP ANLAMAYA ÇALIŞMAK İÇİN NÂZİL OLMUŞTUR:

           KUR' AN GEREĞİ GİBİ DÜŞÜNÜP ANLAMAYA ÇALIŞMAK İÇİN NÂZİL OLMUŞTUR:

           KUR' AN ALLAH' TAN BAŞKASI TARAFINDAN İNDİRİLMİŞ OLSAYDI MUTLAKA ONDA BİRÇOK ÇELİŞKİLER BULURLARDI:

           4. Nisâ Sûresi 82. Âyet- i Kerîme(92. Sayfa):
           "82. Onlar hâlâ Kur’ân’ı gereği gibi düşünüp anlamaya çalışmazlar mı? Eğer o Allah’tan başkası tarafından indirilmiş olsaydı mutlaka onda birçok çelişkiler bulurlardı."


           Günümüzde bazı kimselerin, Kur’ an’ ın Arapça okunmasına itirazları vardır:

           “Kur'an Türkçe olsa, Âyetleri Türkçe okunsaydı." Derler.

           “Kur'an Türkçe olsa, Namaz Âyetlerini Türkçe okusaydık; ne mahsuru var." Derler.

           Bu Âyet-i Kerîme'de Allah, "Onlar hâlâ Kur’ân’ı gereği gibi düşünüp anlamaya çalışmazlar mı?..." demek suretiyle, Kur' ân' ın anlaşılarak okunup düşünülmesi gerektiğini, 1400 seneler öncesinden bildirmiştir. Sonradan olacak telkinlerin hiçbir kıymeti yoktur. Zira Allah'ın sözünün üzerinde söz kabul edilemez.

           Bu Âyet'in bildirdiği gibi, Müslüman'ların okudukları Âyet'lerin mânâlarını da öğrenmeleri gerekir. Zira Allah, Âyet’inde, "...düşünüp anlamaya çalışmazlar mı?..." demek suretiyle okunan Âyet'lerin anlamlarını bilmemizin şart olduğunu bildirmektedir.

           Ana dili Türkçe olan bir kimsenin okuduğu Arapça Kur’an-ı Kerîm’i anlaması mümkün değildir. O halde ana dili Türkçe olan bir Müslüman’ın, Kur’ an-ı Kerîm’i, Türkçe Meâl’inden okuyup anlaması gerekir.

           Ana dili Rusça olan bir kimsenin okuduğu Arapça Kur’ an-ı Kerîm’i anlaması mümkün değildir. O halde ana dili Rusça olan bir Müslüman’ın, Kur’ an-ı Kerîm’i, Rusça Meal’inden okuyup anlaması gerekir.

           Aynı şekilde, anadili İngilizce olan bir Müslüman’ın, Arapça Kur’ an-ı Kerîm’i anlaması mümkün değildir. O halde ana dili İngilizce olan bir Müslüman’ın, Kur’an-ı Kerîm’i, İngilizce Meal’inden okuyup anlaması gerekir. Âyet’te bildirilen, "...düşünüp anlamaya çalışmazlar mı?..." ifadesinin kastettiği, tam da budur. Diğer taraftan:

           KUR’AN’DAN SORGUYA ÇEKİLECEKSİNİZ:
           43. Zuhruf Sûresi 44. Âyet-i Kerîme(493. Sayfa):
           “44. Doğrusu o Kur’an, senin için de, kavmin için de öğüttür ve siz ondan sorguya çekileceksiniz.”

           Âyet’inden de anlaşılacağı üzere, Allah Müslüman’ların, Kur’an’ı anlayarak okumaları gerektiğini, sorguya çekileceklerini ifade ederek, Kur’an’ın anlayarak okunmasının şart olduğunu bildirmektedir.

           Müslüman, Türkçe/ İngilizce/ Almanca/ Fransızca/ Fince/ Rusça/ Hintçe / Urduca v.d.  Meâl’inden okuyacak ki, anlasınlar. Aksi takdirde, Âyet’in ne anlama geldiğini bilmeden okunan Kur’an-ı Kerîm’den sorguya çekilen kimsenin sorgusunda, cevap veremeyecek halde olacağı bir gerçektir. Kur’an Meâl’ini okuyup anlayacak ki, “sorguya çekilme” esnasında, sorulara cevaplar verebilsin

           Ancak, Âyet’lerin Allah’ın sözleri olması sebebiyle, çeşitli Âyet’lerde de bildirildiği üzere:
 
           İMAN EDENLER İÇİN KUR’ AN ÂYETLERİ BİR ŞİFA VE RAHMET KAYNAĞIDIR:
           17. İsrâ Sûresi 82. Âyet- i Kerîme(291. Sayfa):
           “82. Biz Kur'ân'dan, iman edenler için bir şifa ve rahmet kaynağı olan âyetler indiriyoruz. Zalimlerin de ancak zararını artırır.”

           Kur’an-ı Kerîm’in Arapça aslından okunmasını, “…bir şifa ve rahmet kaynağı…” olarak, Âyet’leriyle bildiren Allah’a itaatin bir göstergesi olarak düşünülmesi gerekir. Aksi takdirde, anlamadan okunması, bu Âyet’in kastettiği anlama aykırıdır. Kur’ân’ı anlamak ve anladıkları ile hayatını düzenlemek, her Mü’min’in Allah’a karşı sorumluluğudur.

           Ayrıca bir kısım hoca efendiler, Kur'an’ın okunmasının sevap olduğunu, şifa olduğunu söylemekle birlikte, mutlaka:

           “Sayın cemaat Arapça Kur’an-ı Ker’im’i okumak elbette şifadır, öğüttür, rahmettir, ancak Kur’an’ın anlayarak okunması da, Allah’ın:

           KUR’AN’DAN SORGUYA ÇEKİLECEKSİNİZ:
           43. Zuhruf Sûresi 44. Âyet-i Kerîme(493. Sayfa):
           “44. Doğrusu o Kur’an, senin için de, kavmin için de : öğüttür ve siz ondan sorguya çekileceksiniz.”

           Âyet’i ile bildirdiği, “Kur’an’dan sorguya çekileceksiniz” Âyet’ine uymak da, Müslüman’ın görevidir” diyebilmelidir. 
 
           Âyet hükümleri çerçevesinde, Kur’an’ın anlayarak okunması ötesinde bir söze itibar edilmesi, verilen Âyetler ışığında, yanlıştır. İtibar edilmemesi gerekir. Allah cehaletten tüm Mü'min'leri korusun.

           KUR'AN ALLAH'TAN BAŞKASI TARAFINDAN İNDİRİLMİŞ OLSAYDI MUTLAKA ONDA BİRÇOK ÇELİŞKİLER BULURLARDI:

           Bu Âyet’te, “Kur'an Âyetlerinde çelişki yoktur” demek suretiyle, tartışmalara son noktayı koyan Allah, tartışmalara yol açacak sebebin olmadığını da bildirmektedir. Kur’an’ı Kerîm’i indirenin Allah olduğunun ifade edilmesi, tartışmaların önünü kesmekte, inananlar için, “Allah’ın indirdiği Kur’an’da çelişki olmaz” demelerinin önünü açmaktadır. Zira inanan, Allah’ı görmediği halde iman eden kimseler, Kur’ an-ı Kerîm’i, Allah’ın indirdiğine inanmış kimselerdir.

           A’lâk Sûresi’nin 1. Âyet’inde, Allah bütün yarattıklarına:

           “Yaratan Rabb’ inin adıyla oku” demiştir. Bu emir her kişiye farzdır. Okumak, her insanın hakkıdır. Okumak ve ilim tahsili konusunda kadın- erkek ayırımı da kesinlikle Kur’ an’ da yoktur. Herkes ilim tahsil edecek; okuyacak, Kur’an’ı anlayacak ve hayatının her safhasına uygulayacaktır. Aksi takdirde, Kur’an’ın hükümlerine uyulmaması, mesuliyeti gerektiren yanlışlardandır. Bu nedenle okutulmayan kadınların vebâlini(günah doğuracak ve insanı ahiret azabına sürükleyecek olan ağır sorumluluk- tdk- gts), Allah’ a karşı sorumluluğunu hiç kimse taşımak istemez.

           Kadın- erkek her Müslüman’ın okutulması ilim tahsil ettirilmesi tüm inananlara düşen görevdir. Okutulmayan insanların, bilhassa kadınların sorguya çekildiklerinde, kaybetmeleri söz konusu olacağından, hiç kimse kadınlar okutulmasın diyerek vebal altına girmemelidir. Allah(C.C.), okuyup okudukları ile yaşantısını düzenleyenlerden cümlemizi ayırmasın.

Saygılarımla. 24.09.2023 14:59

           ÖNEMLİ NOT:           

NOT(1): KİTABIMIN FORMATI GEREĞİ:

            1- EZBERLEMEMİZ GEREKEN ÂYET' LERİ KISACA BAŞLANGIÇ CÜMLESİNE KIRMIZI FONTLA;
            2- ALTINA SÛRE NUMARASI, SÛRE ADI, ÂYET NUMARASI, HANGİ SAYFADA OLDUĞUNU MAVİ FONTLA;
           3- ÂYET MEÂLİNİ SİYAH FONTLA YAZMAKTAYIM.           

           BU FORMAT, TEKRAR ETMELERİ BARINDIRSA DA, OKUMADA GERİ DÖNMELERİ ÖNLEME AÇISINDAN ZAMAN KAZANDIRACAĞI İÇİN, FAYDALI OLACAKTIR KANAATİNDEYİM.


NOT(2):  KİTAPTAN DAHA FAZLA OKUYUCUYA ULAŞABİLECEĞİM İÇİN, SİTEMDE(www.koseyazilarinayorumlar.com), TÜM AÇIKLAMALI ÂYET’ LERİ SUNMAKTAYIM, İNŞALLAH!
Sayfa: [1] 2 3 ... 10