EVLİLİK ORTAK/ ORTA NOKTALARI BULABİLME SANATIDIR
Evlilik, eşlerin karşılıklı olarak, birbirlerinin hatalarını görmeme/ saklama sanatıdır. Daha doğru bir ifade ile:
“Evlilik, karşılıklı ortak/ orta noktaları bulabilme sanatıdır.” denilebilir.
Ortak/ orta noktaları bulabilmenin nasıl olabileceği konusunda, herkesin görüşleri ayrı ayrıdır. Bu konuda, okul yıllarımızda bir kısım öğrenciler, kızlı erkekli yüzlerce üniversite talebesi ile anket yapmışlar. Sordukları soru, “evleneceğiniz eşinizde aradığınız özellikler nelerdir?” diye. Topladıkları bilgileri de değerlendirerek, birbiri ile tam manası ile anlaşabilen eşlerin oranlarını bulmuşlar. Bu oran, ibret olabilecek bir neticeye işaret etmesi açısından önem arz eder. 1/ 6.000.000(6 milyonda 1) olarak çıkan neticeden elde edilen sonuç:
-Her istediğiniz özelliği taşıyan bir eş bulmak bu kadar uzaktır/ bu kadar imkansızdır. Durum bu olunca Türkiye’mizde birbirleri ile huyları, istekleri % 100 çakışan yaklaşık 12 aile var demektir.
Böyle bir anket sonucu olabilir mi? Başka bir ifade ile, anket değerlendirmesi sıhhatli bir şekilde yapılmış mıdır? Evet! Böyle bir anket sonucu olabilir. “Bu sonuç doğrudur” da denebilir. Evet! Kesinlikle bu anket sonuçlarına doğru gözü ile bakabiliriz. Zira yeryüzünde insan çeşidi kadar da huy çeşidi vardır. Hiçbir insanın huyu, biyolojik yapısı, kimyası, çevresi, görgüsü, bilgisi, düşünce potansiyeli birbirinin aynı değildir. Bu kadar farklılık olunca da, birbirleri ile geçinmenin de o kadar kolay olmayacağı akla gelebilir. Ancak insanlarda unutulmaması gereken öyle bir özellik vardır ki, bu özellik sayesinde evlenen çiftler, ortak/ orta noktayı bularak, evliliklerini uzun zaman devam ettirebilirler. Bu özellik, eşlerin, diğer insanların da haklarının bulunduğunu kabul edebilme düşüncesinde olmalarından kaynaklanmaktadır.
“Diğer insanların da hakları vardır” diyebildiğimiz an, karşılıklı tüm münasebetlerde olduğu gibi, eşlerimizle de geçinmemizin ne kadar kolay olacağını düşünebiliriz. O halde yapacağımız ilk hareket, karşımızdaki insanların da haklarının olduğunu, bizim bu haklara saygı duymamız gerektiğini göz ardı etmememizdir.
Ortak/ orta noktaları bulmada, diğerlerinin haklarına saygı göstermemizin, bize büyük ölçüde yardımcı olabileceğini düşünebiliriz. Karşılıklı haklara saygı duyulmayan hiçbir cemiyet/ topluluk/ birliktelikte, anlaşma söz konusu olmayacak, olamayacaktır.
İnsanların karşılıklı anlaşabilmelerinin anahtarı, öncelikle, kim olursa olsun, “karşımdaki insanların da hakları var” düşüncesinin kabul edilebilmesidir. Bunu kabul ettikten sonra, karşımızdakilerin fikirlerini dinleme fırsatımız olacaktır. Aksi takdirde bu fırsatı hiç kimseye vermeyeceğiz anlamına gelir ki, bu durumda da anlaşmanın olabilmesi mümkün görünmemektedir.
İkinci husus, kendimizin her zaman ve her konuda haklı olamayacağımız fikrinin benimsenmesidir. Eğer, insanlarla münasebetlerimizde, her zaman haklıyım düşüncesi ile hareket ediyorsak, ki bunun yanlış ve de hatalı olduğunu da kabul edemiyorsak, biliniz ki hiç kimse ile ortak/ orta noktaları bulmamız mümkün olamayacaktır. Zira baştan şartlanmışlık söz konusudur. Bu şartlanmışlığımızı, bu düşünce çerçevesinde, kendimizin kırması mümkün görünmemektedir. Bilmediğimiz bir yanlışı düzeltmemiz düşünülebilir mi? Bunun yanlış olduğunun farkına nasıl varırız? Bu konuda çevremizdeki dostlarımızın/ arkadaşlarımızın/ akrabalarımızın, hatalarımızı bizlere eğilip bükülmeden, dosdoğru söyleyebilecek potansiyelde kimselerin bulunması şansımızla, farkına varabiliriz. Bu nedenle insanların etrafında, hani “Doğrucu Davut” dedikleri cinsten insanlar olur ya! İşte bu kimselerin, insanlara hatalarını, eğip bükmeden, tabiri caiz ise, “dan” diye söylemeleri, her ne kadar çoğu kimsede soğuk duş etkisi yapsa da, doğruları görmemizin, hatalardan dönmemizin, yanlışlar içerisinde ömür boyu boğuşmaktan kurtulmamızın başlangıcı olur. Bu tür insanları çoğunlukla etrafında görmek istemeyen kimseler, “dediğim dedik, çaldığım düdük” hesabı, sadece kendi doğrularının arkasından, körü körüne, giden insanlardır. İşte bu tür kimselerin, evliliklerde, ortak/ orta noktaları bulmaları da çok zordur. Dediklerinden dönmeleri beklenemez. Eğer eşi olan kimse de, kendisi gibi ise, o zaman orta noktaları bulmak, bu kimselere, yıldızlar kadar uzak hale gelir.
Bu tür kimselerin birbirlerini bulmamaları için, nişanlılık dönemi, önemi haiz bir müessesedir. Karşılıklı tanışma faslından sonra, fikirlerde uyuşma olup olmadığının tartılması ve karşılıklı fikirlerin oluşması için, bu tür ortak noktaların olabileceği konulara girilerek, karşı tarafın görüşlerinin alınması gerekir. Bu bir zarurettir.
Hatırlanırsa, Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa(S.A.V.) bir Hadis- i Şerifinde, evlenecek olan taraflara hitaben:
-Evleneceğiniz kişi ile konuşunuz, ola ki sesini beğenmezsiniz. Demiştir. Bu Hadis- i Şerifte çok önemli bir hususun altını çizmekte, her yönden büyük fayda vardır. Zira karşılıklı konuşma ile, damat adayı/ gelin adayının, eşi olacak kişinin konuşarak sesini duyması bile, evleneceği kimse hakkında bir fikir vermesi açısından, önem arzeder. Bunun yapılmaması, karşılıklı birbirlerinin sohbetlerinden bile zevk almayan/ alamayan eşlerin bir araya gelmelerine sebep olacağından, yanlış kurulan bir evliliğe adım atılma sonucunu doğuracaktır.
Bilindiği üzere, evlenmek üzere birbirleriyle bir araya gelme, konuşup anlaşma düşüncesinde olan, niyetleri ciddi kimselerin, % 95 itibariyle, tanışmalarından itibaren, birbirlerine karşı yalnızca yüzlerinin görünen kısımlarını gösterirler. Görünmeyen/ saklanan kısımların mutlaka olacağı gerçeğinden hareketle, ilk aylardaki tanışma ve buluşmalardaki davranışlar sebebiyle, “cicim ayları” tabiri ile ifade edilen, yüz göstermeme, içerisinde gizli kalmış yönlerini açıklamama durumunda, ilerleyen günlerde, tabiri caiz ise cicim aylarının son bulması/ ilk ayların mantıklı ve gerçekçi konuşma ve tanışmalarla atlatılamaması sonucu, birbirlerine uyum sağlayamayacak kimselerin bir araya gelmesi ile, mutsuzluğa yelken açan, geçimsizlikle ömürlerini geçirecek olan bir birlikteliğin/ mutsuz bir aile ortamının oluşumuna zemin hazırlayacaktır. Böyle bir yanlış adımı da, ne erkek ve aileleri, ne de kız ve aileleri kabul edemezler. Etmeleri de beklenemez. Zira her aile evlatlarının geçimlerinin güzel olması, mutluluklarla geçecek bir evliliğe yelken açmaları düşüncesi ile evlilik müessesesine "olur" verirler. Aksi düşünüldüğünde, “hır gür” ile geçecek bir ömrü, tabiri caiz ise, uyumsuz iki kişinin evliliği ile geçecek bir ömrü istemezler.
Evlilik müessesesinin kurulmaya başlandığı/ temellerinin atılmaya başlandığı, tanışma günlerinde, öncelikle evlilikte ortak/ orta noktaların bulunması konusunda, elle tutulur, gözle görülür örneklerle, evliliği devam ettirebilme kabiliyetinin olup olmadığı konusunda, karşılıklı görüş alış- verişi sonucu, daha sağlıklı evliliklerin kurulabileceğinin bilinci içerisinde hareket etmekle, mutluluğa adım atılabileceğinin, hiçbir zaman akıllardan çıkarılmaması gerekmektedir. Bu ortak/ orta noktaları bulabilmeye yanaşabilen iki kişinin evliliği genel olarak ve büyük ihtimalle uzun ömürlü olacaktır.
Netice itibariyle evliliklerin başlangıcında, tarafların birbirlerini iyi tanımaları, ileride doğabilecek yanlış evlilikleri önleme açısından, önem arzeder. Mutlu evliliklerin çoğalması, mutsuzlukların yok olması temennilerimle...
Saygılarımla…09.07.1994