Gönderen Konu: KIZILAY VE DENİZ FENERİ DERNEĞİ BİRLEŞTİRİLMELİ MİDİR?  (Okunma sayısı 16076 defa)

is

  • Ziyaretçi
KIZILAY VE DENİZ FENERİ DERNEĞİ
05.10.2007 23:37

           Kızılay ile Deniz Feneri Derneğinin birleştirilmesinin istenmiş olduğunu duymak bana çok manidar geldi. Böyle bir isteği duyanlar, “Kızılay ile Deniz Feneri Derneği’nin ne benzerliği var?” diye sormazlar mı? Bu soru karşısında verilecek cevap, gayet açık ve net olarak, iki yardım kuruluşunun benzerliklerinin bulunmadığına işaret edilmesi şeklinde olacaktır.

           Kızılay eski adı Hilal-i Ahmer, 11 Haziran 1868 tarihinde "Osmanlı Yaralı ve Hasta Askerlere Yardım Cemiyeti" adıyla kurulmuş, 1877’de "Osmanlı Hilal-i Ahmer" 1923'de "Türkiye Hilal-i Ahmer Cemiyeti", 1935'te "Türkiye Kızılay Cemiyeti" ve 1947'de "Türkiye Kızılay Derneği" adını almıştır. Kuruluşa "Kızılay" adı Mustafa Kemal Atatürk tarafından verilmiştir. Deniz Feneri Derneği ise, yardım gayesine yönelik bir televizyon programı ile başlayan bir serüvenle, 1998 yılında resmen kurularak faaliyete geçmiş bir yardım kuruluşudur. İnsanlarımızın enflasyon canavarı ile boğuşması zamanlarına denk gelmesi ise, düşündürücüdür. 

           Bu kuruluşların birleştirilmesini isteyenler olabilir. Ancak geçmişte televizyonlarda yapılan programlar ile, yüzyıldan fazla, çok değerli hizmetleri olan bu güzide kuruluşumuz,  Kızılay’ın, son zamanlarda, nerelere geldiğini belgeleyip görüntüleyen televizyon programcısı Uğur Dündar’a ne kadar teşekkür etsek; yaptığı bu hizmetin karşılığını ödeyemeyiz. Teşekkürler Uğur Dündar! Teşekkürler!

           Bu programda milletimize verilen görüntülerin(ki siz okuyucular da bu konuda tespitlerin doğruluğunu kabul edersiniz.) insanın kanını donduracak görüntüler olduğu herkesçe söylenegelmektedir. Bu programla birlikte “Kızılay’a yardım konusu insanların zihinlerinden silinmiştir” diyebiliriz. Kızılay çatısı altında çalışanların bir kısmının, mesai saati içerisinde, lokal sefasında görüntülenmesi insanlarımızda şok etkisi yapmıştır. Devamında ise, o görüntüler içerisinde, hurda malzeme adı altında satılan ve paraları cukkalanan tertemiz, ambalajı açılmamış sağlıkta kullanılabilecek yardım malzemelerinin bulunması ile milletimiz şok üstüne şok yaşamıştır. Tabii böyle programların yapımı, çok muhteşem habercilik olayları içerisinde yer almaktadır. Ancak bu programlardan sonra tüm milletimizin görmek istediği görüntüler, bu yanlışları yapanların cezalandıklarının da görüntülenmesidir. Bu yapılmayınca, sanki cezasız kalan insanlar ordusunun çığ gibi büyüyeceği, devleşecekleri zannına kapılmaları, insanlarımızın korkularının artmasına neden olması sonucunu doğuracaktır. Bu programda, tüm yapılanların tek sorumlusu görüntüsündeki, başrol oyuncusu, depo müdürünün tek sorumlu olmadığı akıl sahibi herkes tarafından düşünülmüştür. Soralım tek tek:

           Bunlar olurken; Kızılay’ın bir Başkanı yok mu idi?
           Bunlar olurken; Yönetim kurulu bulunmaz mı idi?     
           Bunlar olurken; Yönetim kurulu üyeleri yok mu idi?
           Bunlar olurken; Müdürleri, Şefleri yok mu idi? Say sayabildiğiniz kadar.
 
           Tüm bu görüntülerin tek sorumlusu depo müdürü olarak görüntülendi. Ki o kimse de daha sonra görenlerin sorduklarında, yine depo müdürlüğüne devam ettiğini bizzat ifade etmişti.

           Burada altının çizilmesi gereken önemli husus, televizyonlarda verilen bu görüntülerden sonra, hayırsever vatandaşlarımızın Kızılay’a bakış açılarının değiştiğidir. Yardım yapacakken yapamaz hale getirildiklerini söylemek, hiç de haksızlık değildir. Bu nedenle tüm insanlarımızda yeni yardım kuruluşlarını arama fikri baskın hale gelmiştir. Bu programı yapan değerli programcının tespitleri ile, yapılan yardımların nasıl şahsi menfaatler için harcandığını; çöp diye satılan, ambalajı açılmamış sıhhi malzemelerin, nasıl peşkeş çekildiğini; gözleri ile gören bu milletin, yardım elinin kesildiğini tespit edebilmek; çok fazla  akıl ya da büyük bir gayret istemese gerektir.

           Bu kuruluşun asırlık geçmişindeki değerli yardımlarının, yine eskisi gibi, devam edeceği duygusunun kazandırılmasına kadar, milletimizin Kızılay’ımızdan başka yardım kuruluşlarının arayışına girmelerinin, normal duygu ve düşüncelerden olduğunu kabul etmemiz gerekmektedir. Hal böyle iken ve henüz(kendi kanaatimdir) itimat tam olarak sağlanmış değilken; Kızılay ile Deniz Feneri Derneği’nin/ diğer derneklerin tamamının Kızılay ile birleştirilmesi düşüncesinin, hangi sağlam verilere göre ileri sürüldüğü bilinememektedir.

           Bilindiği üzere bu tür yardım dernekleri, sadece Deniz Feneri Derneği de değildir. O zaman diğerlerinin de Kızılay’ın çatısı altında birleşmesini istemek de gerekecektir. Kanun zoru ile birleştirilmeye kalkıldığında, milletin tepkisini ölçecek bir mekanizma var mıdır? Aksi tesir ile Kızılay’ımıza ve Deniz Feneri gibi diğer derneklere yapılan yardımlar toplamda, azalmayacak mıdır? Bunun garantisini, birleştirmeyi isterken verebilir miyiz?

           Bir köşe yazarımızın “Böylece halkımız, bu kurumun fikri ve düşüncesi böyle, hizmeti bu, ötekinden daha iyi ve seri ulaştırıyor kıyaslamasından kurtulup yardımını Kızılay’a rahatlıkla yapar diye düşünüyorum.” cümlesinden, rekabetle gündeme gelmiş olan, hizmetin daha seri ve ileri seviyede yapılmasını istemiyormuş görüntüsü gibi bir ifade çıkmıyor mu? Rekabetle ileri giden, gelişen hizmetlerin her zaman tercih edileceği genel olarak tarafsız(objektif) düşünce potansiyeline sahip, tüm insanlarca arzu edileceğini söylemek, sanırım yanlış bir hüküm olmaz. Bu nedenle bırakınız rekabet olsun. Rekabet kapılarını kapatmanın, tüm hayır kuruluşlarının da, Kızılay’ın programdaki bozuk görüntülerine benzer görüntülerle bozulmalarının istenmesi, anlamına gelmeyeceğini söyleyebilir miyiz?

           Bilindiği üzere “rekabetle hizmetler daha güzel yerlere gelir.” ifadesini yanlış kabul etmek, mantıklı bir düşünce tarzı olamaz. O halde rekabetle, kuruluşların birbirlerini geçme, hizmette yarışma duygu ve düşünceleri, herkes tarafından olumlu karşılanabilecek hareket tarzları olarak karşımıza çıkar.

           30 yıllık memuriyet hayatımda gördüğüm, hantallaşan bürokrasimizin, neredeyse ıslah edilemez halde, bürokratik engellerle milletimize “el aman!” dedirttiğidir. Birleştirmeler sonrasında, bu kuruluşumuzda da hantallaşmanın ve kendisine benzemenin olmayacağı garantisi verilebilir mi? Deniz Feneri Derneğini ve diğerlerini, Kızılay çatısı altına aldığınızda, programlarda görülen şekli ile Kızılay’ın nasıl yozlaştırıldığına şahit olmuşken, bu düzen içerisinde, bu derneğin de yozlaştırılmayacağına kim garanti verebilir? Birleştirmeyi istemek başka, bu garantiyi vermek başka konulardır. Rahatlıkla ve hiçbir muhakemeye tabi tutmadan birleştirmeyi istemek yanlışların en büyüğü olacaktır.

           Saygılarımla… 05.10.2007

       ÖNEMLİ NOT: "Kızılay ve Deniz Feneri Derneği Birleştirilmeli midir?" yazımın yazıldığı 05.10.2007 Tarihinde henüz, Deniz Feneri Derneği Davası Almanya’ da açılmamıştı. Bilgilerinize… DFD Davası 01.09.2008 Tarihinde Almanya'da görülmeye başlanmıştır. 

           ETİKETLER: Kızılay Derneği, Deniz Feneri Derneği, Kızılay' ın Yozlaşması, Deniz Feneri Derneği' nin Yozlaşması, Uğur Dündar' ın Kızılay Derneği Programı, Derneklerin Yozlaşması, Deniz Feneri Derneğinin Almanya Soruşturması, Deniz Feneri Derneği' nin Türkiye Soruşturması,
« Son Düzenleme: Kasım 17, 2014, 08:16:55 ÖS Gönderen: is »