Gönderen Konu: GENÇLERLE SOHBET(1)- AİLE FERTLERİNİN SOHBETİ  (Okunma sayısı 25477 defa)

is

  • Ziyaretçi
GENÇLERLE SOHBET(1)- AİLE FERTLERİNİN SOHBETİ
« : Mayıs 18, 2008, 05:32:59 ÖS »
GENÇLERLE SOHBET (1)

AİLE FERTLERİNİN SOHBETİ

30.04.2007

           Sevgili Gençler,

           Sizlerle sohbet etmek zevkini tatmayan bilmez. Sizlerle sohbet edebildiğim için, gerçekten çok memnunum. Zira çoğu insan duygu ve düşüncelerini açamaz. Bunun birçok sebebi vardır. Bu sebeplerden, “aile fertlerinin düşünce kapasitelerine bağlı olan” belli başlı sebepleri sıralayacak olursak:

           1-) Aile fertleri arasında konuşma söz konusu değildir. Birbirleri ile konuşma istekleri yoktur.
           2-) Aile fertleri birbirleri ile konuşmak için isteklidirler. Ancak konuşma ortamı bulamazlar.
           3-) Aile fertleri konuşma ortamı bulurlar. Ancak konuşmaları, konuşma değil, sadece kavgadır.
           4-) Aile fertleri birbirleri ile her konuda, her zeminde konuşabilirler ki, olması gereken de budur. Bu 4 başlığı kısa kısa açıklayalım:

           1-) Aile fertleri arasında konuşma söz konusu değildir. Birbirleri ile konuşma istekleri yoktur. Bunun birçok sebepleri arasında, eğitimden tutun da, sosyal yapıya kadar birçok sebep bulunabilir.

           2-) Aile fertleri birbirleri ile konuşmak için isteklidirler. Ancak konuşma ortamı bulamazlar. Dertleri, sıkıntıları paylaşma konusunda aile fertleri arasında bir mutabakat(uyum) yoktur.
Anne/ baba ve çocukları arasında, şimdi çok moda olan, “Kuşak çatışması” ifadesi ile de kendini gösteren; lastik gibi sündürülerek, her tarafa çekilebilen, “anlaşmazlık için işin başından konulan bir tavır” ifadesini kullanabileceğimiz, bir yol mevcuttur ki; kaçak oynamak isteyen, bilhassa gençler için geçerli olabilecek bir “bahane yol”dur.     

           3-) Aile fertleri konuşma ortamı bulurlar. Ancak konuşmaları, konuşma değil, sadece kavgadır. Bu durumda aile içerisinde mevcut fertlerin birbirlerine karşı tahammülsüzlüğü söz konusudur. Bu tahammülsüzlüğü besleyen sebeplerin başında da, parasızlık gelmektedir. Parasız bir aile reisi daima tahammül gösterilemeyecekler listesinin başında gelir. Asgari ücretle çalışan bir aile reisinin durumunu düşününüz. Paranın olmadığı bu yerde tahammülsüzlük ana sebep olmaz da, ne olur?

           4-) Aile fertleri birbirleri ile her konuda, her zeminde konuşabilirler ki, olması gereken de budur. Anne, anneliğini; baba, babalığını bilir. Evlatlar ise anne ve babasına saygıda kusur etmemektedirler. Bu ailelerde karşılıklı konuşma mevcuttur. Biri konuşurken diğerleri mutlaka dinlerler. Söz bittiğinde düşüncelerini açıkça söylerler. “Herkesin görüşü kendinedir” hükmüyle, diğer aile fertleri, bir diğerinin sözüne müdahale etmezler. Böylece sözler ortaya, hiç kesintiye uğramadan dökülür. Orta noktayı yine birlikte bulma potansiyelleri ile kavgasız, gürültüsüz değerlendirmelerini yaparlar.

           Yukarıda dört madde halinde sıraladığımız “aile fertlerinin düşünce kapasitelerine bağlı olan” belli başlı sebeplerin kaynaklarını araştırdığımızda, şu ana unsurlarla, karşı karşıya kaldığımızı görürüz:

           1. Sosyal yapı
           2. Örf ve adetler
           3. Kültür seviyesi
           4. Düşünce farklılıkları
           5. Ekonomik farklılıklar   
           6. Fertlerin yetişme tarzları
           7. Aile fertlerinin çalışma şartları
           8. Aile fertlerinin siyasal yapıları
           9. Aile fertlerinin ideolojik yapıları

           Bu, karşılıklı konuşamama mahkumiyetinden/ konuşamamaya hapsolunmuşluktan kurtulmak, öyle herkesin harcı değildir. Aslına bakarsanız, herkesin bu hakka sahip olması gerekmez mi? “Elbette gerekir.” Bu konuda herkese görev düşmektedir. Anne/ babaların görevleri, tartışma ortamının oluşturulmasını sağlamaktır. Bunun için ortamın müsait olup olmadığı önemlidir.

           Bir aile düşününüz ki, herkesin ayrı bir çalışma ortamı var. Tüm aile fertleri sabahtan akşama kadar didinip durmaktadırlar. Bu ailenin evde bulunan küçük çocuklarından başka herkes çalışıyor ise, çalışma saatleri de uygun düşmüyorsa, biri işten gelir, diğeri işe gider. İşte bu şartlarda karşılıklı konuşup birlikte vakit geçirme söz konusu olamaz. Böyle ailelerde mecburiyetin getirdiği bir kopukluk usulen ve haliyle yaşanır. Gece nöbetleri olan bir işte çalışan aile fertlerinin, ailenin diğer fertleri ile bir araya gelmesi zor olduğu gibi, bir arada sohbetleri de kısıtlı olacaktır. Böyle durumlarda, herkesin kendi kaderlerine rıza göstermeleri ve anlayış içerisinde birbirlerinin geliş saatlerinde güler yüzle birbirlerinin hatırlarını sormaları gerekir. Eve gelen gece bekçisi babasına, ya da evlere temizliğe giden annesine çocukların davranışları nasıl olmalıdır ki, evde huzur sağlansın.

           Bir kere ağır şartlar altında çalışan aile fertlerinin her birine, diğerleri anlayışla yaklaşmalıdır. Zira o kadar yorgunluktan sonra eve gelen temizlikçi annesine, evde oturduğu halde:

           -Anne neden yemek yapmadın, diyebilecek bir evlat, gerçekten zalimlikle suçlanmayı hak eder. Anne/ baba işten geldiğinde, evde oturan kız/ erkek çocuklardan birinin kalkıp, başlangıçta beceremese de yavaş yavaş alışacağı yemek işlerine girip, eve yorgun gelen babasına/ annesine bir yemek hazırlamış olması ne kadar güzel bir hareket olur.

            Evet! İnsanların tümünün etrafında, konuşup derdini, sıkıntılarını açabileceği birilerinin olması gerekir. Bu gereklilik, ister aile fertlerinin, isterse cemiyette toplu halde bir arada yaşayan tüm insanlar için geçerlidir.

            Genellikle aile fertleri birbirlerine tahammül edebilecek yapıda iseler, sorunlar kolaylıkla çözülür. Tahammülsüzlük söz konusu ise; o zaman kopukluklar, birbirini suçlamalar o ailelerde eksik olmaz. Ancak bir hususu herkes bilmelidir ki, insanları bizim gözümüzle değerlendirmemiz, hata yapmamıza sebep olur. Ne yapılmalıdır sorusuna verilecek cevap:

           -Karşımızdaki şahsın/ aile ferdinin gözü ile olaylara bakabilmeliyiz, kendi gözümüzle değil. Biz karşımızda ki insanın/ aile ferdinin yerinde olsak “nasıl yaparız” ya da “nasıl düşünürüz” denilmesi gerekir. Bir çocuk babasından/ annesinden isteklerde bulunurken, kendi kendine sorabilmelidir:

           -Benim isteğimi, babam/ annem yapabilme kabiliyetine sahip midir? Bu sorunun karşılığında kendisi “evet yapabilir” cümlesini söyleyebiliyorsa, isteğinin gerçekleşmesi için sıkıştırmaya devam etsin. Aksi takdirde, isteklerinden vazgeçsin. Bu hareketi yaptığı anda, karşılıklı atışma hareketi o anda biter. Yerini sevgi ile kucaklaşma alır.

           Anne/ babalar da her türlü zorluklara rağmen, imkanlarını zorlayarak, çocuklarının isteklerini karşılayabilmek için gayret gösterdiğinin görüntüsünü verebilmelidir. Bu gayreti gördüğü halde; anne/ babasına karşı, isteklerinin yerine getirilmediği düşüncesine kapılarak anne/ babayı suçlayan çocukların mantık hatası yaptıklarını, yanıldıklarını söyleyebiliriz. 

           Mutluluk insanların ayakları dibindedir. Ancak çoğunlukla, sanki kovalayacağımız, ayak altındaki yaramaz kedi gibi tekmeleriz. Kendimizden uzaklaştırırız. Bir olmuş hikaye ile bağlayalım.

           Geçimsiz kaynana, geçimsiz gelin. Birbirlerini böyle görmüşler yıllarca. Ancak bir gün tavsiye üzerine gelin kaynanasını zehirle öldürmek ister. Bir Hoca Efendi’ye gider.

           -Hoca Efendi, benim kaynanam dünyanın en taş kalpli kaynanası, kendisini öldürmem için bana zehir verir misin?

           Hoca Efendi yıllarını boşa geçirmemiş, aklı başında kimsenin parasında pulunda gözü olmayan, yaptığı işlerden menfaat sağlamayan, para pul almayan, bir muhterem kişi.

           -Kızım bu tozu al. Kayınvalidenin yemeklerine koy. Bir ay devam et. Kayınvaliden bir ay sonunda ölecektir. Gelin eve gider. Her gün kaynanasının yemeklerine tozu koymaktadır. Ancak bu arada, kaynanası olmuştur, “kayınvalideciğim”/ “anneciğim”. Gelin böyle düzgün tavırlara girince, kayınvalide de gelinine karşı güzellikle ve nezaketle hareket eden bir kayınvalide oluvermiştir. Karşılıklı nezaketle davranma ve karşılıklı iyi hallerle, aradan iki hafta geçmiştir. Gelinin iyi tavrı kaynanaya da tesir etmiş, o da kendisini toparlayarak, gelinine iyi davranmaya başlamıştır. Gelin iki hafta sonunda:

           -Kaynanamı öldürüyorum, ama kendisi bana karşı bayağı güzel davranışlar içinde. Herhalde yanlış yapıyorum, der ve Hoca Efendi’ye gider.

           -Hocam ben kayınvalidemi öldürmekten vazgeçtim. Ne yapmam lazım der. Hoca Efendi:

           -Kızım ben sana zehir değil, sevgi tozu verdim. Aranızdaki sevgiyi karşılıklı geliştirmeniz için deyince, gelin hatasını anlar. Kendisine karşı haşin davranan kaynanasına yumuşak başlılıkla davranıp, eskisi gibi karşılık vermediğinden, kaynanası da kendisine güzellikle davranıp, kırıcı olmaktan vazgeçmiştir. Gelin hatasını anladığından, Hoca Efendi’ye teşekkürler ederek evine döner ve kayınvalidesiyle güzel geçinmenin mümkün olduğunu gören kimse olarak, yaşamını huzur ve sükun içerisinde sürdürür.

           Saygılarımla… 10.09.2007

« Son Düzenleme: Kasım 10, 2014, 08:12:58 ÖÖ Gönderen: is »