Gönderen Konu: KUR' ÂN- I KERÎM'DE BİLDİRİLEN MÛCİZELER(3)  (Okunma sayısı 5300 defa)

is

  • Administrator
  • Sr. Member
  • *****
  • İleti: 473
KUR' ÂN- I KERÎM'DE BİLDİRİLEN MÛCİZELER(3)
« : Kasım 26, 2020, 06:53:23 ÖS »
KUR' ÂN- I KERÎM' DE BİLDİRİLEN MÛCİZELER
ÖNEMLİ HATIRLATMALAR(3):


           HIZIR VE MUSA ALEYHİSSELÂM' IN YOLCULUĞU:
           18. Kehf Sûresi (65.- 82.) Âyet- i Kerîmeler(302.- 303.) Sayfalar):
           “65. Nihayet kullarımızdan bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir rahmet vermiş ve tarafımızdan bir ilim öğretmiştik.”

           “66. Musa ona: «Allah’ın sana öğrettiği ilim ve hikmetten bana da öğretmen için sana tabi olabilir miyim?» dedi.” 
 
           “67. (Hızır) dedi ki: «Doğrusu sen benimle asla sabredemezsin.”
 
           “68. «İçyüzünü kavrayamadığın şeye nasıl sabredeceksin?»” 
 
           “69. Musa: «İnşaallah beni sabırlı bulacaksın ve senin hiçbir işine karşı gelmeyeceğim» dedi.”

           “70. (Hızır) dedi ki: «O halde bana tabi olacaksın; ben sana sırrını anlatmadıkça, hiçbir şey hakkında bana soru sorma!»” 
 
           “71. Bunun üzerine ikisi beraber yürüdüler. Nihayet gemiye bindikleri zaman, o kul (Hızır) gemiyi deldi. Musa, ona şöyle dedi: «Geminin içindekileri boğmak için mi deldin? Doğrusu çok kötü bir iş yaptın.»” 

           “72. (Hızır:) «Sen benimle asla sabredemezsin, demedim mi?» dedi.” 
 
           “73. Musa dedi ki: «Unuttuğum şeyden dolayı beni suçlama ve bu işimden dolayı bana bir güçlük çıkarma.»” 
 
           “74. Yine gittiler. Nihayet bir erkek çocuğa rastladıklarında Hızır hemen onu öldürdü. Musa: «Kısas olmadan masum bir cana nasıl kıyarsın? Doğrusu sen çok fena bir şey yaptın» dedi.”
 
           “75. Hızır dedi ki: «Doğrusu sen benimle asla sabredemezsin demedim mi sana?»”
 
           “76. (Musa) dedi ki: «Eğer bundan sonra sana bir şey sorarsam bana arkadaş olma! Hakikaten benim tarafımdan ileri sürülebilecek son mazerete ulaştın.»” 
 
           “77. Bunun üzerine yine yürüdüler. Nihayet bir köy halkına varıp onlardan yemek istediler. Ancak köy halkı onları misafir etmekten kaçındılar. Derken orada yıkılmak üzere olan bir duvar buldular. Hızır hemen onu doğrulttu. Musa: «İsteseydin elbet buna karşı bir ücret alırdın» dedi.” 
 
           “78. Hızır dedi ki: «İşte bu, seninle benim aramızın ayrılmasıdır. Şimdi sana o sabredemediğin şeylerin içyüzünü haber vereceğim.»”
 
           “79. «Gemi, denizde çalışan bir kaç yoksula aitti. Onu kusurlu kılmak istedim, çünkü onların ilerisinde her sağlam gemiye zorla el koyan bir hükümdar vardı.»” 
 
           “80. «Oğlana gelince, onun ana babası mümin kimselerdi. Çocuğun onları azgınlık ve inkâra sürüklemesinden korktuk.»”
 
           “81. «İstedik ki Rabbleri onun yerine kendilerine ondan temizlikçe daha hayırlı ve daha çok merhamet eden birini versin.»”

           “82. «Duvar ise, o şehirde iki yetim oğlana ait idi. Duvarın altında onların bir hazinesi vardı. Babaları da iyi bir kimse idi. Onun için Rabbin istedi ki o iki çocuk erginlik çağlarına ersinler ve Rabbinden bir rahmet olarak hazinelerini çıkarsınlar. Ve ben bunların hiçbirini kendiliğimden yapmadım. İşte senin sabredemediğin şeylerin içyüzleri budur.»”


           Bu yolculuğun Kur’ ân- ı Kerîm’ de anlatılmasındaki hikmet:

           Yeryüzünde olan olayların iç yüzlerini, biz insanların bilememesi sonucu, yanlış yerlerde huzur aramaya başlamamızdır. Burada verilen örneklerle, iç yüzlerini bilmeden nice olaylarla karşı karşıya kaldığımızda:

           Hızır Aleyhisselâm’ ın “Ve ben bunların hiçbirini kendiliğimden yapmadım. İşte senin sabredemediğin şeylerin içyüzleri budur.»” Sırrına inanarak:

           “ELBETTE BU OLAYLARIN BİZLER TARAFINDAN BİLİNMEYEN SEBEPLERİ VARDIR.”

           Diyebilmeliyiz ki, Âyet- i Kerîme’ nin hikmeti yerini bulsun. Allah(c.c.) ilmimizi artırsın. Âmin!

***

           MUSA ALEYHİSSELÂM TAŞA ASASI İLE VURARAK, TAŞTAN ON İKİ PINAR ÇIKARMIŞTIR:
           2. Bakara Sûresi 60. Âyet- i Kerîme(10. Sayfa):
           "60. Hani bir zamanlar Musa, kavmi için su istemişti, biz de «asanla taşa vur!» demiştik, bunun üzerine o taştan on iki pınar fışkırmıştı. Her kısım insan kendi su alacağı yeri bildi. Allah’ın rızkından yiyin ve için de bozgunculuk ve saldırganlık yaparak yeryüzünü fesada vermeyin."

           Allah' ın Musa Aleyhisselâm' a verdiği mûcizelerden biri de, asası ile taşa vurarak, taştan on iki pınar fışkırmasını sağlamasıdır.

***

           MUSA ALEHHİSSELÂM’ A İNEN MÛCİZELER:
           20. Tâhâ Sûresi 19.20.21.22.23. Âyet- i Kerîmeler(313. Sayfa):
           “19. Allah: «Ey Musa! onu (yere) bırak» dedi.”

           “20. Musa da onu bıraktı, bir de ne görsün! o bir yılan olmuş koşuyor.”

           "21. Allah buyurdu ki: «Tut onu, korkma; biz onu yine eski durumuna çevireceğiz»”   

           “22. «Bir de diğer bir mucize olmak üzere elini koynuna koy ki, kusursuz olarak bembeyaz çıksın.»”

           “23. «Bunları sana en büyük mucizelerimizden (bir kısmını) gösterelim diye yaptık.»”


           Mucizelerden biri, asasının yere bıraktığında yılan olması.
           Diğeri, elini koynuna sokup çıkardığında bembeyaz çıkmasıdır.
           Bunlar en büyük mucizelerden bir kısmıdır.

***

           MUSA ALEYHİSSELÂM’ IN MÛCİZELERİ:
           26. Şuarâ Sûresi (32.- 33.) Âyet- i Kerîmeler(368. Sayfa):
           “32. Bunun üzerine Musa asâsını bırakıverdi; apaçık bir ejderha oluverdi.”
 
           “33. Elini de (koynundan) çekti çıkardı; bakanlara bembeyaz (görünen, nur saçan bir şey) oluverdi.”


           Allah, Musa Aleyhisselâm’ a iki mucize vermiştir. Bunlar:

           1- Âsâsı yere attığında ejderha oluvermesidir.
           2- Elini koynuna sokup çıkardığında nur gibi bembeyaz olmasıdır.

***

           MUSA ALEYHİSSELÂM’ IN MÛCİZESİ:
           26. Şuarâ Sûresi 43.44.45.46.47.48. Âyet- i Kerîmeler(370. Sayfa):
           “43. Musa onlara «Atın, ne atacaksanız» dedi.”
 
           “44. Bunun üzerine iplerini ve değneklerini attılar ve «Firavun’un kudreti hakkı için şüphesiz elbette bizler galip geleceğiz» dediler.” 
 
           “45. Ardından Musa asâsını attı; bir de ne görsünler, onların uydurduklarını yutuyor!“
 
           “46. Sihirbazlar derhal secdeye kapandılar.”
 
           “47. «İman ettik, dediler, Âlemlerin Rabbine»“
 
           “48. «Musa ve Harun’un Rabbine!»



           NAMAZDA SESİNİ PEK YÜKSELTME, ÇOK DA GİZLİ OKUMA, ORTA YOLU SEÇ:
           17. İsrâ Sûresi 110. Âyet- i Kerîme(294. Sayfa):
           “110.(Sen onlara) de ki: İster "Allah" deyin, ister "Rahmân" deyin, nasıl çağırırsanız çağırın. En güzel isimler O'nundur.
Namazında sesini pek yükseltme, çok da gizli okuma, orta yolu seç.”


           NUH ALEYHİSSELÂM 950 YIL YAŞADI:
           29. Ankebût Sûresi 14. Âyet- i Kerîme(398. Sayfa):
           “14. Andolsun ki Nuh’u kendi kavmine gönderdik de, o dokuz yüz elli yıl onların arasında kaldı. Sonunda, onlar zulümlerini sürdürürken tufan kendilerini yakalayıverdi.”

           Âyet- i Kerîme’ nin, Nuh Aleyhisselâm’ ın 950 yıl kavmi arasında kaldığını bildirmesi, o zamanda yaşayan insanların ömürlerinin uzun olduğunun delilidir.

           Elbette akla gelen ilk husus, o zamanlarda yaşanan basit hayat tarzlarının, insanların ömürlerinin uzun olmasına sebep olmasıydı. İnsanlığın ileri hayat standartlarına ulaştıkça, ömürlerinin de kısaldığını söylememiz yanlış olmaz. Zira ilerleyen teknolojiler insanların aşırı çalışma şartlarına mâruz kalmalarına; stres altında yaşamalarına; gıda katkı maddelerinin aşırı kullanımları neticesi, doğal gıdalardan uzaklaşılmasının getirdiği hastalıklarla iç içe yaşamalarına sebep olması neticesi, Nuh Aleyhisselâm zamanına kıyasla, daha kısa ömür sürdükleri söylenebilir. Ancak itiraz edilebilir:

           “Hayat standardı yükseldikçe, insan ömrü uzuyor. Kısalma nereden çıktı” denilebilir. Doğrudur. Göreceli olarak bir uzamadır bu yaşam standardının yükselmesiyle birlikte ömrün uzaması. Eskiyle kıyaslayıp, Nuh Aleyhisselâm zamanında ömür 950 yıl olabiliyormuş dediğimizde, işin aslını anlamaya başlarız.

***

           ÖLDÜKTEN SONRA DİRİLME HAKTIR:
           18. Kehf Sûresi 21. Âyet- i Kerîme(297. Sayfa): 
           “21. Böylece insanları onlardan haberdar kıldık ki, öldükten sonra dirilmenin hak olduğunu ve kıyamet gününden şüphe edilemeyeceğini bildirmek için, öylece şehir halkına buldurduk. Onları mağarada bulanlar, aralarında durumlarını tartışıyorlardı. Dedilerki: "Üstlerine bir bina (kilise) yapın. Bununla beraber Rableri, onları daha iyi bilir." Sözlerinde üstün gelen müminler: "Üzerlerine muhakkak bir mescid yapacağız." dediler.”

           Her devirde öldükten sonra dirilmeye inanamayanlar olacaktır. Ancak inananlar için bu Âyet- i Kerîme tam bir delil ortaya koymaktadır. 309 yıl kaldıkları mağarada uyandıklarında, sanki bir gece uyumuşlar  hissi ile kalkmışlardır. Her şeye gücü yeten Allah ölüleri de diriltmeye gücü yeter. ,

           Âyet’ te “…öldükten sonra dirilmenin hak olduğunu ve kıyamet gününden şüphe edilemeyeceğini bildirmek için…” demek suretiyle öldükten sonra dirilme, kıyamet sonrası olacağı için, kıyametin de habercisi olmaktadır.

***

           RESULULLAH, KUR’ AN GELMEDEN ÖNCE, NE BİR YAZI OKUR, NE DE ELİYLE YAZABİLİRDİ:
           29. Ankebût Sûresi 48. Âyet- i Kerîme(403. Sayfa):
           “48. Sen bundan önce, ne bir yazı okur, ne de elinle onu yazardın. Öyle olsaydı, batıla uyanlar kuşku duyarlardı.”

           Peygamberimiz ümmî idi. Okuması, yazması yoktu. Ne zaman ki, Hira Mağarası’ nda Cebrail Aleyhisselâm ile karşılaştı. O zaman İslâmiyetin ilk Âyet’ i olan “İkra” oku ifadesiyle, Cebrail Aleyhisselâm tarafından üç sefer, okuması istendi. Peygamber' imiz üçüncü seferde okumaya başladı.

***

           RUH RABBİMİN BİLDİĞİ BİR İŞTİR. SİZE İLİMDEN ANCAK AZ BİR ŞEY VERİLMİŞTİR:
           17. İsrâ Sûresi 85. Âyet- i Kerîme(291. Sayfa):
           “85. Ey Muhammed! Sana ruhtan soruyorlar. De ki: «Ruh Rabbimin bildiği bir iştir ve size ilimden ancak az bir şey verilmiştir.»”

           Bu Âyet’ te, ruhun mahiyetini ancak Allah’ ın bildiği, Peygamber’ e fazla bir bilgi verilmediği, ruh ilminden “…size ilimden ancak az bir şey verilmiştir»” demek suretiyle Peygamber’ e ve insanlara az bir ilim verildiği bildirilmektedir.

***

           SÛR’ A ÜFÜRÜLDÜĞÜNDE, İNSANLAR BİR TEK ÇIĞLIK İLE KIYAMETE HABERSİZCE YAKALANIVERİRLER:
           36. Yâsin Sûresi 48.49.50.51.52.53.54. Âyet- i Kerîmeler(444. Sayfa):
           "48. Yine onlar: «Eğer doğru söylüyorsanız bu (kıyamet) vaadi ne zaman?» diyorlar."
 
           "49. Onlar sadece bir tek çığlığa bakıyorlar, bir çığlık ki, onlar çekişip dururken kendilerini yakalayıverir." 
 
           "50. O zaman bir vasiyette bile bulunamazlar. Ailelerine de dönemezler." 
 
           "51. Sûr’a üfürülmüştür, bir de ne baksınlar kabirlerinden Rablerine doğru akın ediyorlar."
 
           "52. Onlar: «Eyvah başımıza gelenlere! Mezarımızdan bizi kim kaldırdı? O Rahmân’ın vaad buyurduğu işte bu imiş. Gönderilen peygamberler de doğru söylemişler» derler." 
 
           "53. Başka değil, sadece bir tek çığlık olmuş, derhal hepsi toplanmış huzurumuza getirilmişlerdir."
 
           "54. Artık bugün hiç kimseye zerre kadar zulmedilmez. Ancak yaptıklarınızın cezasını çekeceksiniz."


           İnanmayanların, Kıyamet geldiğinde, Sûr’ a üfürüldüğünde, habersizce, kıyamete yakalanıverecekleri belirtilmektedir. Sûr’ a üfürüldüğünde insanlar Rabb’ lerine doğru akın akın getirilmektedirler. Bu esnada, Peygamberlerinin ikazlarını hatırlayıp:

           “Onlar: «Eyvah başımıza gelenlere! Mezarımızdan bizi kim kaldırdı? O Rahmân’ın vaad buyurduğu işte bu imiş. Gönderilen peygamberler de doğru söylemişler» demektedirler. Dünya hayatında, gözleri kapalı olanların, Âhiret' te düştükleri durum budur. Allah, cümlemize, gören gözler versin.

***

           SÜLEYMAN PEYGAMBER’ İN EMRİNE RÜZGÂR VERİLDİ:
           SÜLEYMAN PEYGAMBER’ İN EMRİNDE CİNLER ÇALIŞMAKTAYDI:

           34. Sebe’ Sûresi 12.13. Âyet- i Kerîmeler(430. Sayfa):
           “12. Süleyman’ın emrine de rüzgarı verdik. Sabah gidişi bir aylık, akşam dönüşü bir aylık yol idi. Erimiş bakır menbaını da ona sel gibi akıttık. Hem Rabbi’nin izniyle elinin altında cinlerden de çalışan vardı. Onlardan da kim emrimizden dışarı çıkarsa ona ateş azabından tattırırdık.” 
 
           “13. Onlar, ona mihrablar, timsaller (heykeller) ve havuzlar gibi çanaklar ve sâbit kazanlardan her ne isterse yaparlardı. Çalışın ey Davud hanedanı, şükür için çalışın. Ama kullarım içinde şükreden azdır.”


***

           TATLI, TUZLU İKİ SUYUN ARASINA ENGEL, AŞILMAZ BİR SINIR KOYAN ALLAH’ TIR:
           25. Furkan Sûresi 53. Âyet- i Kerîme(365. Sayfa):
           “53. Birinin suyu tatlı ve susuzluğu giderici, diğerininki tuzlu ve acı iki denizi salıveren ve aralarına bir engel, aşılmaz bir serhat koyan O’dur.” Rahman Sûresinde de belirtildiği üzere iki suyun denizlerinin arasına engel, aşılmaz sınır koyan Allah’ tır.

***

           TEVRAT VE İNCİL’ İN TAHRİF EDİLMESİ:
           3. Âl- i İmran Sûresi 3. ve 4. Âyet- i Kerîmeler(51. Sayfa):
           “3- O, sana kendisinden öncekileri tasdik edip doğrulayan bu kitabı hak ile indirdi. Daha önce insanlara hidayet olarak Tevrat'ı ve İncil'i de yine O indirmişti.

           "4- Evet bu Furkan'ı da insanlara hidayet olarak O indirdi. Gerçek şu ki, Allah'ın Âyetlerini inkâr edenler için çetin bir azap vardır. Allah çok güçlüdür, intikamını alır.”


***

           KUR' AN, KENDİSİNDEN ÖNCEKİ TEVRAT VE İNCİL' İ TASDİK EDİP DOĞRULAYAN BİR KİTAP' TIR:
           3. Âl- i İmran Sûresi 3. ve 4. Âyet- i Kerîmeler(51. Sayfa):
           “3- O, sana kendisinden öncekileri tasdik edip doğrulayan bu kitabı hak ile indirdi. Daha önce insanlara hidayet olarak Tevrat'ı ve İncil'i de yine O indirmişti.

           "4- Evet bu Furkan'ı da insanlara hidayet olarak O indirdi. Gerçek şu ki, Allah'ın Âyetlerini inkâr edenler için çetin bir azap vardır. Allah çok güçlüdür, intikamını alır.”


           Kur’ ân- ı Kerîm’ in, daha önce insanlara hidayet olarak indirilen Tevrat ve İncil’ i tasdik ettiğinin kanıtı mahiyetinde ki birinci cümlesinin arkasından gelen ikinci cümlesinde, "...Daha önce insanlara hidayet olarak Tevrat'ı ve İncil'i de yine O indirmişti." demek suretiyle   Tevrat ve İncil' in o zamanlarda hidayet rehberi olduğunun kanıtı olmakla birlikte; 4. Âyet' te Kur’ ân’ ın Âyet’ lerinin inkâr edilmesinin çetin azaba sebep olacağı belirtilmektedir.

           Burada tasdik edilmesi bildirilen Kitaplar, tahrif edilmeden önceki, Allah' ın Peygamberleri, Musa ve İsa Aleyhisselâmlara indirdiği, o zaman ki, gerçek Tevrat ve İncil' in tasdik edilmesidir. Bu Peygamber' lere zamanında indirilip, iman edilen Kutsal Kitaplardır. Yoksa, tahrif edilmiş olup; şu anda da elde dolaşan Kitap' ların tasdik edilmesi değildir. Aksi takdirde, Allah "Bu Kitap' lara uyun" derdi. Kur' ân- ı Kerîm' i indirmezdi. Allah, her şeyi en doğru bilendir.

***

           ALLAH' IN İNDİNDE TEK DİN İSLÂM' DIR:

           TÜM PEYGAMBERLER MÜSLÜMAN’ DIR:

           3. Âl- i İmran Sûresi 67. Âyet- i Kerîme(59. Sayfa):
           “67- İbrahim, ne yahudi, ne de hıristiyandı; fakat o, Allah'ı bir tanıyan dosdoğru bir müslümandı, müşriklerden de değildi.”

           Âyet- i Kerîme gayet açık bir şekilde, İsa Aleyhisselâm’ ın Havarileri’ nin “biz muhakkak Müslümanlarız” demeleri gibi, "tüm Peygamberler de Müslüman" dır. Âyet- i Kerime bunu açıkça ifade etmektedir. Müslüman kelimesi Allah’ a teslim olmuş kimse anlamına gelir. Bu durumda Âdem, Musa, İsa, Muhammed Aleyhisselâm’ lar da Müslüman’ dır. Bütün Peygamberler Allah’ a teslim olmuşlardır. Bu Allah’ ın sözüdür. Allah’ ın sözünden daha doğru bir söz olabilir mi?

           Saygılarımla. 26.11.2020 18:33
« Son Düzenleme: Kasım 17, 2021, 09:57:35 ÖS Gönderen: is »