Gönderen Konu: BELEDİYE BAŞKANI(1)  (Okunma sayısı 21473 defa)

is

  • Ziyaretçi
BELEDİYE BAŞKANI(1)
« : Mart 20, 2009, 01:51:23 ÖÖ »
BELEDİYE BAŞKANI(1)

ÖNSÖZ

           Belediye Başkanı olmak, “her yiğidin kârı değildir.” Ben böyle bildim, böyle söylerim. Böyle de yazarım. Her insan kendisini yiğit sayar. Yiğitliği hiç kimse başkalarına bırakmak istemez. Bu, insanların tabiatlarında mevcut olan bir özelliktir; özlemdir. Her yiğit bu özlemlerini yaptıkları işlerle giderirler. Yiğitliği hile-hurda olarak görenler de bulunacaktır. Ancak yiğit olmadığı yüzüne kamçı gibi şaklatıldığında uyanırlarsa ne güzel; uyanmazlarsa da kendilerinin bileceği bir iştir. Uyanmayanlar, hala yiğitlik(!) peşinde ömrünü tüketen acizlerden olacaklardır. Bu tip yiğitlerin(!) de bulunması normaldir. Zira analar neler doğurur. İsteseler de; istemeseler de…

           Belediye başkanı seçilebilme şartları mutlaka vardır. Her işin olduğu gibi başkan seçilmenin de şartları vardır. Ancak bunların yeterli olup olmadığını, var olan demokrasi kuralları içinde tartıştığımızda, kimlerden ne fikirler ortaya çıkar ki, sormayın gitsin.

           Belediye başkanlığı için şartlar, bunca yıldan beri, konulmuş. Bu şartlara uygun olmayanlar da başkanlık yapamaz. Doğru. Fakat zamanla anlaşıldı ki, partilerde sivrilmek başkanlığa gelebilmenin ilk şartıdır. Bir evin idaresi ile uğraşma zahmetine giremeyen nice insanlar vardır ki, siyasetin içinde olduğundan; başkanlığa seçilmekle, milyonlarca insanın, trilyonlarca liralarını idare etmeye talip olurlar.

           Eh! Söyleyin Allah aşkına oldu mu ya? Olmadı tabii. Olamaz da. Ben olamaz böyle diyorum; ama bal gibi oluyor.

           -Olur! Olur! Bal gibi olur! Neden olmasın? Sayın Belediye Başkanı seçim ile gelmedi mi? Geldi. O halde, gönül rahatlığıyla, “Bal gibi olur.” diyebilirsiniz.

           Demokratik bir ülkenin demokrat evlatları değil miyiz? ”Demokrasilerde çare tükenmez” sözünün yozlaşmış şekli bu olsa gerek. İşini devam ettirememiş; ama “iyi siyasetçi” takma adı ile getirir; hizmete susamış bir ilin ya da ilçenin ya da beldenin belediye başkanlığı makamına, “Belediye Başkanı” olarak oturtur ve trilyonlarca liranın idaresine memur ederiz. 

           (Önemli Not: Büyükşehir/ İl/ ilçe/ belde belediyesi yerine, tamamını, bundan sonra, tek kelimeyle “belediyelik” olarak yazacağım.)

           Dedik ya efendim! Adı demokrasi? Halk kendi kendini idare edecektir ya! Al sana idare edecek kişiler, Saygıdeğer Milletim. Ellerinizden öperler. Bir seçim daha geçirdik; yeni belediye Başkanlarımız göreve başladı. Kimdir bu başkanlarımızın bir kısmı:

           -Başkan iflas etmiş bir işadamıdır. 3 kişilik işini dahi idare edememiştir. Ama ne gam, ne tasa. Başkanımız iyi bir siyasetçidir.

           DİKKAT!

           Burada adı geçen tüm hakiki şahsiyetler, hiçbir şekilde gerçek hayattan biri olarak değerlendirilmemiştir. Sadece akla geliveren örnekler olarak; hiçbir hakiki şahsiyetle alakası olmaksızın yazılmıştır. Bilinmesinde fayda vardır. Zira aksini söyleyip; şu kastedilmiş; bu kastedilmiş arayışına girecek olursak, hiç bir yazar, çizer mesleklerini icra edemezler.

           Çizilen portrelerde yapılmış olan yanlış/ doğru hareketler birkaç kişide görülmüş olsa bile, kişiler binlercedir. Bunlardan birkaçına uyar görünen tespitlerin, genel olarak yazılıp, çizilmiş olması; beş, on huy/ karakterin, tesadüfen de olsa birilerine benzetilmeye çalışılması, isabetli bir benzetme sayılmaz. Zira bu örnekler hayatın içinde yaşanabilecek olan örneklerdir.

           Tek kelime ile yazdıklarımızın, hiçbir kişi/ kişilerle yakından ve uzaktan ilgisi yoktur. Yazılanlar genel anlamda suçlamak için yazılmış değildir. Olacak olan yanlışların hiçbir örneği görülmese dahi, OLABİLİR DÜŞÜNCESİYLE, yanlışlara dikkat çekmek için yazılmıştır. Tatbikatta görülmemesi arzu edildiği için, yazımızda resmedilmiş, olabilecek olaylardır.
     

           -Efendim Başkan küçük yaştan bu yana partimizde çalışmaktadır. Başkanlığa yakışır. Bu kadar siyasetin içinde emeği, alın teri var. Yapar! Yapar! Belediye başkanlığını bizim adamımız yapar!

           -Başkan çok iyi, çok çalışkan bir iş adamıdır. Çekirdekten yetişmedir. Tezgahtarlıktan atılmadır. Ama ne gam, ne tasa “başkanımız işini bilir.”

           Bu durumda,”iş başına gelen dirayetsiz, kalitesiz, iş yapmaz başkanların tek sorumlusu siyasettir; ya da siyasetçidir.” diyebiliriz. Neticede öne sürülerek iş başına getirilen başkan, bildiğince ve yapabildiğince çalışacaktır. Fazlasını bekleyemeyiz. Zaten beklenmiyor da. Beklense idi ne değişirdi. Sanırım “hiçbir şey değişmezdi” diyenler çoğunluktadır. Zira bu makamları doldurmanın kurallarına göre, herkes iş başına gelebilmektedir.

           Önemli olan bu tip, yanlışlarla yönetecek; milletin paralarını çarçur edecek; usulsüz yollarla, bir takım kimselere haksız kazançlar sağlayabilecek kimselerin, bu makamlardan uzak tutulmaları gerekmektedir. Ancak iş başına gelecek olanların kalite kontrollerinin, öncelikle partileri tarafından yapılması gerekir. Memleketimizde bu kalite kontrollerinin yapılmasını partilerden bekleyebilir miyiz? Bekleyemeyiz. Çünkü kalite kontrolü yapıp da, bu işe yaramaz diye, hangi parti, adayını saf dışı bırakabilir? Netice olarak bu kalite kontrolü(!) memleketimizde yapılmamaktadır. Her siyasetçi, diyebilirler ki, “bizim partimizin adaylarını ince eler; sık dokuruz; en iyiyi, en doğru hizmeti yapabilecek kabiliyette adaylarımızı başkanlık için seçeriz.” Doğrudur. Herkes en iyiyi seçip; seçimleri kazanmak ister. Akla geliveren bir soruyu sormadan geçemeyeceğim:

           -Peki sayın partililerimiz! En iyiyi seçeceksiniz, ama bölgenizde o günlerde en iyi diyebileceğiniz hiç kimse bulunamamış ise; kimi seçeceksiniz? Sıradan bir partilinizi aday göstermeyecek misiniz? İşte burada durup; elimizi vicdanımıza koyup söyleyelim:

           -Olur mu öyle şey? En iyimiz yok ise, biz de biraz iyi olanı aday gösteririz, demez misiniz? Dersiniz. Hem de can-ı gönülden dersiniz. Zira aday yok derseniz, karşı partinin adayı mutlak kazanan olacaktır. Bu nedenle de mutlaka aday göstermek zorundasınızdır. Adayınızın bazı kusurları, bazı olumsuzlukları, bazı dedikodulara karışmışlıkları olsa bile, aday göstermek zorundasınızdır. Aksi takdirde, karşı partinin adayı tek başına seçimlere girecek, seçimleri kazanarak; başkanlık makamına oturacaktır. Size inat güzel de hizmetlerde bulunabilecektir.

           Partiler tarafından yapılamayan, bu kontrolsüzlükler neticesinde, kalitesizliğin ortaya koyduğu görüntü, hovardaca harcanıp; havaya giden yüzlerce trilyon paranın yok olması sonucunu doğurmaktadır. Bu kadar fakirliği, yoksulluğu olan memleketimizde, bu insanların paralarının haksız yere çarçur edilmesini kim isteyebilir? Peki! Belediye başkanlarını, seçimle, kendi işlerini yürütmesi için vekil tayin etmiş olan insanlara, bu zulüm, bu vurdumduymaz politikalar reva görülebilir mi? Görülmemesi gerekir. Ancak geçmişte reva görülmüştür. Gelecekte de reva görülecektir.

           Örnekleri çoğaltabiliriz. Bu tip başkan örnekleri tatbikatta da olabilir. Bir kısmının yaptıkları yazılsa, her birinin yaptıkları kapsamlı birer roman olur. Kitabımızın amacı belediye başkanlarından bazılarının yaşantılarını romanlaştırmak değildir. Gayemiz, bir takım belediyeliklerimizde yaşantılardan parçaları, aksayan veya düz giden işleri satırlara dökerek;  gözümüzün gördüğü, dilimizin döndüğünce ifade ederek; bu işi de “vatandaşlık görevi” sayarak; başta belediye başkanlarımızı uyarma görevimizi yapmamız ve neticede, belediye sınırları içerisinde yaşayan tüm insanımıza:

           -Başkanlarınızın faaliyetlerine dikkat ediniz! Boş oturanları işe davet ediniz! Haklarınızı kullanınız! “Demokratik kurallar çerçevesinde hizmet için gelenlersiniz. Oturmaya gelmediniz” mesajını veriniz demektir.

           Başkanlarımızın gördüğü veya görmediği; görüp de üstüne düştüğü veya düşmediği; aman sen de deyip geçtiği veya geçmediği birçok meselenin göz önüne serilmesini başarabilirsek; ne mutlu bize.

           Geçmişte çok çeşitli mesleklerden, çok çeşitli yapıda ve çok çeşitli kabiliyette başkanlar geldi; geçti. Hepsinin de ayrı tarzları, ayrı yoğurt yeme şekilleri vardı. Gördüğümüz kadarıyla, yerine göre, iki kardeş birbirine benzemez yapılar da olduklarını sergileyebiliyorlar. O halde seçilerek gelmiş; şu veya bu meslekten; şu veya bu yapıda başkanların da ayrı yoğurt yemeleri yadırganmamalıdır. Birçok başkan geldi. Yoğurdunu yedi ve gitti. Hepsi de ayrı izler bıraktılar. Ayrı ayrı faaliyetlere veya faaliyetsizliklere imza attılar ve gittiler. Aynen göçmen kuşlar gibi, ya da kayan yıldızlar gibi. Bir göründüler. Bir kayboldular. Bir kısım başkanların bıraktıkları kötü izler, hala silinemiyor. Silinemez de. Bu arada yitirilen değerler, en önemlisi kaybolan, gelecek nesillerden çalınmış olan zamanlar; nasıl telafi edilir. Mümkün mü?
   
           Bir kısım başkanlar da, Ferhat’ın Şirin’e olan aşkına; sabırla, dağları delerek, cevap vermesi gibi; bu aşka nazire yaparcasına, öyle güzel izler bıraktılar ki, yıllardır silinmiyor. Güzelliklerin silinmesi de genelde mümkün değildir. Silinemez de.

           Her kesimden insanların zihinlerinde, bir kısım çirkinliklere imza atanların izleri, silinse dahi hafızalarda yer ediyor. Kalıcı oluyor. Temizlenmek istense de temizlenemiyor. Bu izler zihinlere adeta kazınıyor. Nesiller boyunca da tekrarlanarak, gelecek nesillere naklediliyor. Bir zamanlar şu belediyelikte, şu tip bir başkan müsveddesi vardı; şu yanlış işlerle, şu hataları yaptı denilecektir. İnsanlar unutsa bile, tarih unutmayacaktır.

           Şehir ve kasabalarımızın garip insanlarından toplanan paralar, bina vergileri, çevre temizlik vergileri, sayılamayacak kadar çok dolaylı, dolaysız alınıp belediyelere aktarılan vergiler, bu garip insanların boğazlarından, yemeleri, içmelerinden kestikleri bedellerdir. Bu paralar, halka hizmette kullanılması beklenirken mefruşata, sağa sola dağıtılan, çarçur edilen paralardır; yapılan kaldırımların sökülüp, yeniden yapılmasında harcanan paralardır; lüks binaların tefrişinde kullanılan paralardır bunlar. Sayabildiğiniz kadar sayınız.

           Elbette! ”Hizmet için geldim. Nefesimin son damlasına kadar halkımın hizmetindeyim” diyebilen başkanları da gördük. Maaş almadılar. “Maaşla çalışılmaz. Hizmete maaş için talip olmadık” diyen, diyebilen başkanlar bir kısım belediyeliklerden, az da olsa geldi, geçti.

           -Maaşım bir lira. Fazla almam dediler. Sembolik bir rakam koydular. Bu güzel düşünceyle hareket ederek hizmete talip oldular ve isim bıraktılar. ”Allah razı olsun.” dedirttiler. Tabii bu zamanda, 1.- TL. için çalışan, belediye başkanlarının zamanına ulaşmamış olan gençlerimiz, bu sözlerimi ütopik/ hayali bir söz gibi kabul ederler. ”Palavra atıyor” derler. Ama bir gerçektir. Bu tip, hizmet aşkı ile belediye başkanlığına gelen, eli öpülesi başkanlarımız da olmuştur. Zaman içinde bazı belediye başkanları ve üst düzey bürokratlarının maaşları, asgari ücretin 400.000.000.-TL. olduğu memleketimizde, asgari ücretin 10- 50 katı olan astronomik denilebilecek rakamlara da ulaşmıştır. Devlet hizmetinde 30 yıl çalışmış bir teknik elemanın 3.600 gösterge ile çalışmasına karşılık 270.000 gösterge ile çalışan başkanlara ne demeli? Ben adaletsiz buluyorum. Dağ, dere, tepe gezen bir teknik eleman da bir kısım başkanlar kadar zor şartlarda çalışmaktadırlar. Bu kadar uçurumlarla farklılaşmış maaş standartları reva görülebilir mi? Ben reva görmüyorum. Sorumluluksa eğer mesele, her mesleğin sorumluluğu vardır. “Birinin sorumluluğu, diğerinin sorumluluğundan 75 kat fazladır” denilebilir mi? Denilmemelidir. Zira bu derecelendirmenin yapılmasına esas olan adil bir turnusol kağıdı/ ayırımı sağlam yapabilecek bir ölçüm aleti yoktur. Olamaz da.

           Şeffaf belediye! Şeffaf Belediye! diyerek, nameler okuyan bir çok belediye de, gerçekten şeffaf olabilmek için, maaşlarını listeleseler de bu millet görse. Dudakları uçuklatan hangi belediyelerin olduğu açığa çıksa; ne güzel olur değil mi?

           Hizmet halk için olacaksa, kıran kırana çarpışarak, yüksek aylıklara konmak isteyenlerle seçimlere girilmemesi gerekir. “Ben hizmet için geldim” diyebileceklerse, maaşlarının da yüksek olmasına gerek yoktur. Ancak tatbikatta bu böyle olmamakta; kıran kırana seçim propagandalarıyla halkın hizmetine değil; başkanlığın maaşına, elde edilecek gelirlere odaklandıkları akla gelivermektedir.

           Yerini dolduran, bir kısım eserler bırakan başkanlar; minnetle ve şükranla anılır olmuşlardır. Yerini doldurmayan "izsiz", "sessiz" ve "kalitesiz" başkanların ise, şimdi esameleri(isimleri) okunmuyor. Resmen tarihe gömüldüler. Arkalarından fatiha okuyacak bir Allah’ın kulunu bulamayacak derecede silik ya da, beddualarla gönderecek kadar rezil olanlarını da bu millet gördü. Görmese idi, daha iyiydi ama, maalesef  bu işin temelinde, demokrasinin içinde, bu mahzurlar da mevcuttur. Tabiidir ki, bu millet, imkanları ve ellerinde ki en önemli kozları olan oyları ile, mahzurları en aza indirerek; hizmet için yarışan başkanları iş başına getirebilirler. Ancak seçim denilen usule uymadan yapamazsınız. Uyduğunuz zaman da kalitesizlerin, ya da istismarcıların, ya da trilyonları tokatlayanların araya sokulmasını/ seçilmelerini zaman zaman engelleyemezsiniz. 

           İş yapmaz; halden bilmez; fakir fukara hakkı için seçildiğinin idrakinde olmaz başkanların bu halleri, yanlışları, ninni gibi söylenmeli ki; yeni gelecek başkanların dikkatleri hizmete yoğunlaşabilsin. Kendilerine çeki düzen verebilsinler. Temsil ettikleri seçmenlerle birlikte seçmeyenlere de hizmet götürebilsinler. Ayırım gözetmesinler. Tüm vatandaşın hadimi(yardımcısı, hizmet edeni) olma, tek kelime ile onların dertleriyle dertlenme, üzüntüleriyle üzülme, sıkıntılarında yardımlarına koşabilme kabiliyet ve potansiyelinde insanlar olsunlar.

           Bu milletin, güzel izler bırakan başkanlarını, arkalarından, minnet ve şükranla anacakları malumumuzdur. Menfi izler bırakanları da, nasıl anılacağı konusunda tereddüdü olan varsa söylesin. Şahsen benim tereddüdüm yoktur. Herhalde “yanlışlarla geldi, yanlışlarla gitti. İyiydi.” diyecek kimse yoktur. ”Milletin şunca trilyonunu, maymun elinde ustura misali, çarçur etti. Çocuklarımızın geleceğinden senelerini ve faydalarına sunulabilecek hizmetlerini  çaldı.” diyecek ve kim bilir neler söyleyeceklerdir.

           Belediye başkanlığı hizmet mesleğidir. Bol bol dua alınacak; ağlayanları güldürecek; hastalara şifa verdirecek; dertlilere deva olacak; gerçekten çok güzel bir meslektir. Bunun idrakinde olup olmadığını, turnusol kağıdı misali, ölçebilecek bir cihaz veya bir usul bulunmuş olsa, o zaman, ”yanlış ele ustura vermeyeceğiz” diyebiliriz. Ama şu güne kadar böyle bir tespit yapacak metot veya cihaz bulunamamıştır. Bu nedenle de bu satırları kaleme alıyorum ki, gelecek nesillerde, yeni ortaya çıkacak olan; ”millete hizmet için, hizmet çayırında başpehlivanlığa güreş tutmaya geldim” dercesine cesaretle başkan adaylığına soyunan genç belediye başkan adaylarımıza faydası olsun.

           Yazılanlardan bir kısım faydalar hasıl olursa ne mutlu bizlere! Gerçek temennim de budur. Başkan olacakların ya da başkanların, bir iki kırıntı misali, örnek alabilecekleri hususlara temas etmiş olabilirsek; ne mutlu bize!

           Günümüzde güzel çalışan herkesin, her kesimin, hatta kendisine oy vermeyenlerin hizmetlerine koşan başkanların, nasıl ayak oyunları ile seslerinin kısılmaya çalışıldığı, malumunuzdur. Bu satırları çok güzel hizmetler verdiğini görebildiğimiz başkanların ayak oyunlarına gelmelerine üzüldüğüm için yazıyorum. Siyaset yapmak için yazmıyorum.

           Siyasette var da, bürokrasi de ayak oyunu yok mu? Elbette var. Hem de dik alası var. Yüze “canım cicim, sen iyisin.” Arkadan çelmeler, ayak oyunları, neler neler var. Bunlar olmasa ne olur? Kıyamet mi kopar. Elbette kopmaz. Çok da iyi olur. Ancak bilinmelidir ki, bilhassa başkanlarımızdan, bu gibi ayak oyunları ile iş başına gelenler; yine ayak oyunları ile giderler. Bu değişmez kuraldır.

           Bir zamanlar bir belediye de görevli şube müdürü ile sohbet ederken; içerisinde bulundukları durumun ne kadar huzur bozucu olduğunu anlatmak için, şu misali vermişti:

           -Bak Ağabeyciğim! Şu gördüğün, evrak taşıyan görevli var ya! Yarın olur ya, iktidar değişirse; beni o evrakları taşıyan olarak; onu da, benim yerimde şube müdürü olarak görebilirsin diyerek, durumu özetlemişti. Bu nedenle sayın başkan adaylarımıza tavsiyem odur ki:
     
           -Lütfen ayak oyunları ile iş başına gelmeyiniz. Dosdoğru geliniz. Dosdoğru gidiniz. Eğri büğrü işlerden kaçınınız ki; sizi daima doğrular ve doğruluklar bulsun.

           Yazdıklarım gerçek hayatta dikkate alınabilir mi? Elbette alınır. Bu yazılanlardan güzel neticeler çıkar mı? Elbette çıkar. Yeter ki, bu satırları okuyan başkan adaylarının ve halen makamlarında oturan başkanların, can kulağı ile dinleyip; yazdıklarımı, çalışmalarında dikkate alacakları birkaç konuyu kabul etsinler. Yeterlidir. Tabii işlerine gelenler varsa. Yoksa burada yazılanların çok üzerinde kapasitede çalışmaları olan başkanlarımızı gözlerimiz görüyor ve yaptıklarından dolayı, kendilerine kolaylıklar dilemekle, takdirlerimizi belirtiyoruz.      

           Bu işler kapasite meselesidir. Burada yazılanların üzerinde iş yapma kapasitesi olan başkanlarımızın da, çok fazla olduğu gerçeğini vurgulamak isterim. Kapasitesi yüksek başkanlarımızın, bu satırlardan alacakları değil; bu satırlara ilaveleri/ katkıları olacağına kesin inanmaktayım. Yazılanların, bazı belediyeliklerin sınırları içerisinde görülüp; “bu yanlış işler olmasaydı” diyebilen herkesin yazabilecekleri, bir takım eksik/ yapılmamış işlerden, ancak bir kısmı olduğuna inanmaktayım. Belki ileri tarihlerde, bu konuda yazacak olanların söyleyecekleri çok sözleri vardır. Yazılsın ki, göz önüne serilsin. Yazılsın ki, yanlışlardan dönülsün. Yazılsın ki, güzel işlere imza atanlara, vefa borcu olmak üzere, teşvik edici tespitler olsun. Yapılan güzel çalışmalar, kitapların sayfalarında yerlerini almış olsun.

           Bu satırları yazarken akla geliveren en önemli husus, bu tür, yapılan/ yapılmayanları/ olması gerekenler/ olmaması gerekenleri yazacak olan başkanların kitaplarının, gelecek başkanlara rehber olmak üzere yayımlanmaları en büyük arzumdur.

           Önemli olan, burada tespit edilmiş, yaşanmış veya yaşanabilir hadiseleri, önceden gözlemleyip; yapılabilecekleri, yazılanlar doğrultusunda inceleyip; yanlış yapılmaması ve tedbirler alınması için, tavsiye niteliğinde olan bu satırların, ileri de bir takım yazarlarımızca da ele alınarak; güzel çalışmaların yapılmasına katkı sağlamak için başlangıç olması temennilerimi belirtmek isterim.

           Bu satırlarda yazılanların, başkanlarımızın ellerinde bulunan ve demokratik kurallar çerçevesinde verilen imkanların, halkın mutluluğu, faydası ve geleceği için kullanılabilmesinin sağlanmasında katkısının olması temennimizdir.

           Lütfen başkanlarımız ve başkan adaylarımız! Bu kitabı okurken; ” bu yazılanlarda olur mu? Böyle insanlarımız da var mı?” demeyesiniz. Yazılanların belki kat kat fazlası, güzelliklerle çalışmalar yapanları da, çalışmayıp milletin zamanını harcayanları da olacaktır.
                                 
DEVAMI: BELEDİYE BAŞKANI(2)' DEDİR.
« Son Düzenleme: Temmuz 08, 2021, 06:19:54 ÖS Gönderen: is »