Gönderen Konu: BİR DOSTA MEKTUP(2)  (Okunma sayısı 32478 defa)

is

  • Ziyaretçi
BİR DOSTA MEKTUP(2)
« : Kasım 23, 2013, 10:55:00 ÖS »
BİR DOSTA MEKTUP(2)
 
           Bir dosta yazılmış Regaip Kandili Gecesi mail’ imi aşağıya alıyorum:

           [Regaip Kandiliniz Mübarek(Bereketli) Olsun. Allah(C.C.) Nice Kandil Gecelerine ve Bayramlara, Tüm Sevdiklerinizle Birlikte, Sağlık ve Hidayetle ulaştırsın.
 
           İnsanların değiştiğini görmemek mümkün değildir. Değişikliğin farkına zaman zaman öyle şiddetle varırız ki, "Rabbim bizi 300- 500 yıl önce o güzel insanlarla beraber yaratsaydın, ne güzel olurdu" dediğimiz günler olmuştur. Elbette bu bir temenniden öteye gitmeyen bir istektir, özlemdir. Güzel günlerin özlemiyle söylenen sözlerdendir. Yaratılma günümüze de tevekkülle rıza göstermişizdir. Buna itirazımız asla olamaz. Zira doğum ve ölüm günlerinin takdiri Allah(C.C.)’ ındır. Bu günlerde olmamızın güzelliklerini de hissetmemiz yaratılmış olmamızın gereğidir. Aksi düşünce tarzı, herhalde, isyan anlamına gelirdi ki, inanan insanlar için, bu tarz davranış/ düşünce yanlış olurdu.
 
           Çirkinliklerin azarak devam ettiği bir zamandayız. Güzellikleri görmüşüz, ancak bu güzellikleri kaybettiğimizi de adım adım takip edebiliyoruz. Ne acı değil mi? Burada durup, bir mantık yürütüyoruz. Madem ki, kıyamet var. Madem ki, kıyamet  mutlaka gelecek, o halde insanların adım adım bozulmaları da kabul edilmesi gereken bir gerçekliktir; mutlaka da yaşanacaktır. Yaşayan kimseler gözü ile, normal karşılamamız gerekir. Elbette insanların bozulmaması için dualar ederiz. Bozulmasınlar, düzgün olsunlar diye Alllah(c.c.)' ya  yalvarırız. Elimizden geldiğince, dilimizin döndüğünce eğri nedir, doğru nedir anlatırız. Bu bir çeşit görev aşkıyla yapılan çırpınışlardır. Zira netice Kıyamet olduğuna göre, ne kadar çırpınsak; tüm insanlığı kurtarmamız mümkün görünmemektedir. Bu nedenle:
 
           "Kurtuluşlara vesile olabilmek için çırpınmak" insanlığın vazgeçmemesi gereken özelliklerinden olmalıdır. Olabilmelidir.

           Peygamber Efendimiz(s.a.v.)’ in Hadîs-i Şerîfi’nde buyuruldu ki:

           “Allahü Teâlâ’ nın yeryüzünde şehitlerden üstün mücahitleri vardır. Bunlar, emr- i bil mâ’ uf ve nehy- i anil münker yapanlardır.) (İ. Gazali)

           “Emr- i bil mâ’ ruf ve nehy- i anil münker” düsturunun, her Müslüman için, anlatılması/ yayılması gereken bir zorunlu görev olduğu bilinci içerisinde hareket edilmesi gerektiğini, her Müslüman bilmektedir. Emri bil mâ’ ruf ve nehy- i anil münker, farz-ı kifâyedir. Mâ’ ruf, dinimizin emrettiği hususlardır. Münker ise, dinimizin yasakladığı, yani Allah- ü Teâlâ’ nın razı olmadığı işlerdir.
 
           İnsanları aydınlatma yolunda olmaya çalışırız. Dinimizin "emr- i bil ma' ruf ve nehyi anil münker" hükmü gereğince de  çaba sarf ederek, bir diğer deyişle, kıyametin varlığına ve mukadder sonuç olacağına imanımız tam olarak, çırpınmamız gerektiğinin bilinci içerisinde, uğraşırız. Mutlak olan kıyamet günü için, insanların hazır olmaları, günahlardan kaçınmaları/ yanlışlara yelken açmamaları için uyarırız, çalışırız, çabalarız. Yine de bozulmaları engelleyemeyiz. Bozulmalar normal seyrinde devam eder, bunu da biliriz. Kadere rıza göstererek, tevekkülle bekleriz.
 
           İnsanları anlamak mümkün değildir. Bu anlamayışta en önemli etken, maddi yönden birbirleriyle münasebette olan tüm insanların, maddeye tapma şeklindeki düşkünlüklerinin yanlışlığıdır. Ancak yanlış desek de, aynı zamanda kaçınılmazdır. Zira Kıyamet mutlaka gelecektir. Bundan insanlığın kaçması/ kurtulması söz konusu bile değildir. Aynen ecelden kaçılamayacağının bilinci içerisinde olmamız gerektiği gibi kaçınılmaz son mutlaka gelecektir. Bu sebeple, maddenin öne çıkmasını, insanların maddi kaygılarla bozulmalarını önleyemeyecek olduğumuzu da bilmemiz gerekir. Merhum Mehmed Akif Ersoy, 1911- 1930’ lu yıllarda yazdığı şiirlerinin toplamı olan, "Safahat" ında, ne demişti:
 
           Müslümanlık nerde? Bizden geçmiş insanlık bile
           Âdem aldatmaksa maksat; aldanan yok, nâfile.
           
           Kaç hakiki Mü' min gördüm ise makberdedir.
           Müslümanlık bilmem ama galiba göklerdedir.
 
           O günlerde göklerde olduğunu farzettiği Müslümanlığın, bugünlerde nerelerde olduğunu görseydi, Mehmed Akif' imiz ne yapardı? Tahayyül bile etmek istemiyorum. Sanırım derhal mezarına geri dönerdi.
 
           Selâm ve Saygılarım Tüm Dostlara  Olsun.]

           ÖNEMLİ NOT: Kopyaladığım mail' imi, sınırlarının belirtilmesi için, köşeli parantez([.......]) içerisine aldım. Zira genellikle nerede başlayıp, nerede bittiği hususunda zorlandığımız zamanlar olur. Bilgilerinize...
« Son Düzenleme: Mart 13, 2016, 12:47:18 ÖÖ Gönderen: is »