Gönderen Konu: 5. Mâide/ (62-63.)GERÇEK DİNDARLAR İLE DİN BİLGİNLERİNİN MESULİYETLERİ  (Okunma sayısı 5277 defa)

is

  • Administrator
  • Sr. Member
  • *****
  • İleti: 472
GERÇEK DİNDARLAR İLE DİN BİLGİNLERİNİN MESULİYETLERİ

           ONLARDAN ÇOĞUNU, GÜNAH İŞLEMEDE, DÜŞMANLIKTA VE HARAM YEMEDE YARIŞ EDERKEN GÖRÜRSÜN:

           GERÇEK DİNDARLARIN VE DİN BİLGİNLERİNİN, ONLARI GÜNAH OLAN BİR SÖZ SÖYLEMEKTEN VE HARAM YEMEKTEN MEN ETMELERİ GEREKMEZ MİYDİ? YAPTIKLARI ŞEY NE KÖTÜDÜR!:
           5. Maide Sûresi (62- 63.) Âyet- i Kerîmeler(119. Sayfa):
           “62- Onlardan çoğunu, günah işlemede, düşmanlıkta ve haram yemede yarış ederken görürsün. Bu yaptıkları şeyler ne kötüdür!”
           “63- Gerçek dindarların ve din bilginlerinin, onları günah olan bir söz söylemekten ve haram yemekten men etmeleri gerekmez miydi? Yaptıkları şey ne kötüdür!”


           Bunların ne kadar kötü bir şey yaptığını, “…Bu yaptıkları şeyler ne kötüdür!”  demek suretiyle, 62. Âyet’ inde bildiren Allah, bu kimseleri mutlaka cezalandıracak ve azabına uğratacaktır. Diğer taraftan 63. Âyet’ inde:

           Gerçek dindarların ve din bilginlerinin:

           -Günah işlemede yarışanları,
           -Başkalarına düşmanlık etmede yarışanları ve
           -Haram yemede yarışanları,
günah olan bir söz söylemekten; haram yemekten men etmeleri gerekir. Günahtan ve haramdan men etmeyen "gerçek dindarlar ve din bilginleri", uyarma görevlerini yapmazlarsa, sonucuna katlanacaklardır. Onların yaptıkları, uyarma görevini yapmamak suretiyle, sessiz kalmaları,  Âyet-i Kerîme'de “…Yaptıkları şey ne kötüdür!” demek suretiyle, iki Âyet'te de kınanmaları, gerçek dindarların ve din bilginlerinin bu görevlerinin ne kadar önemli olduğunun göstergesidir.

           Allah kullarına, dindarlık gibi, din bilginliği gibi mesuliyetli bir pâye(rütbe, derece, aşama tdk. gts) vermişse, bunun gereğini yapmayanların ne kadar kötü bir şey yaptıklarını bilmeleri için, bu Âyet ile uyarılmaktadırlar. Bilindiği üzere, tasavvufçular, tarikatların İslâm’a giden yolları târif ettiklerini söylerler. Geçmişte, İslâm’ın bayrağı, bu düstur üzere, Avrupa’nın ortalarına kadar götürülmüş, birçok devletler, İslâm ile şereflenmişlerdir. Ancak Kıyamet’in hak olduğu gerçeğinden hareketle, insanlığın bozulmaya yüz tutacağı gerçeğini kimse inkâr edemez. Zira:

           ÖLDÜKTEN SONRA DİRİLME HAKTIR:

           KIYAMET HAK’TIR VE GERÇEK’TİR. KIYAMET MUTLAKA KOPACAKTIR.

           18. Kehf Sûresi 21. Âyet- i Kerîme(297. Sayfa): 
           “21. Böylece insanları onlardan haberdar kıldık ki, öldükten sonra dirilmenin hak olduğunu ve kıyamet gününden şüphe edilemeyeceğini bildirmek için, öylece şehir halkına buldurduk. Onları mağarada bulanlar, aralarında durumlarını tartışıyorlardı. Dedilerki: "Üstlerine bir bina (kilise) yapın. Bununla beraber Rableri, onları daha iyi bilir." Sözlerinde üstün gelen müminler: "Üzerlerine muhakkak bir mescid yapacağız." dediler.” 

           KIYAMET ŞÜPHESİZ GELECEKTİR:

           KIYAMETTE KABİRLERDE OLAN KİMSELER TEKRAR DİRİLTİLECEKLERDİR:
           
           22. Hacc Sûresi 7. Âyet-i Kerîme(334. Sayfa):
           “7. Kıyamet ise şüphesiz gelecek ve muhakkak ki Allah bütün kabirlerde olan kimseleri tekrar diriltecektir.”

           Bu Âyet-i Kerîme'lerde bildirildiği üzere, Kıyamet mutlaka kopacaktır. Gelecekten haber olmak üzere, kabirlerde olan ve Âdem Aleyhisselâm’dan bu yana yeryüzünde yaşamış tüm insanların kabirlerinden kaldırılarak, Allah’ın ilk defa yoktan var ettiği gibi, tekrar diriltileceklerdir. Bu Allah’ın gerçek bir MÛCİZEsidir. Allah’ın buna gücü yeter.

           Kıyamet’ in kopacağını ertelemeye/ durdurmaya çalışan bazı ilim adamları(!) bulunabilmektedir. Allah’ın Kur’an’da târif ettiği Kıyamet’in belirtilerine, nasıl kopacağını bildiren Âyet’lerine baksalar/ gözleri görse, bu tür yanlış düşüncelerle, ilim denilen gerçekliği, gerçek dışı düşüncelerle bozmaya çalışmayacaklardır.

           Kâinatta toz zerresi kadar olan dünyamızda, dünyaya nispetle, toz zerresinden daha küçük olan insanoğlunun, aklını kullanarak bazı gerçeklere ulaşabilmeleri, ancak kendi kapasiteleriyle mümkündür. İlmin sonsuzluğu karşısında, Allah’ın kudretinin sonsuzluğunu da kabul etmek, ilmin ışığında olmak şartıyla değer ifade eder.

           Bu Âyet’in hikmetini anlamayanların/ anlamak istemeyenlerin, GERÇEK DİNDAR olmalarından, ya da GERÇEK DİN BİLGİNLERİ olmalarından söz edilebilir mi? Asla edilemez.

           Gerçek dindarlık ve gerçek din bilginliği pâyesi(rütbesi, derecesi, aşaması tdk. gts) hak edenlere verilebilir. Görevlerini hakkı ile yapmayan gerçek dindarlar ile din bilginlerinin mesuliyetleri karşısında, onlara bu pâyeler verilemez. Veren olursa, onlar da bu Âyet-i Kerîme hükmünce, "yaptıkları şey ne kötü" diye nitelenen kullar arasına girerler.

           Allah gerçek dindarlar ile gerçek din bilginleri'ni yanlışlarda gezenlerden eylemesin inşallah.

           Saygılarımla. 10.07.2021 22:35

ÖNEMLİ NOT:

KİTABIMIN FORMATI GEREĞİ:


1- EZBERLEMEMİZ GEREKEN ÂYET' LERİ KISACA BAŞLANGIÇ CÜMLESİNE KIRMIZI FONTLA;
2- ALTINA SÛRE NUMARASI, SÛRE ADI, ÂYET NUMARASI, HANGİ SAYFADA OLDUĞUNU MAVİ FONTLA;
3- ÂYET MEÂLİNİ SİYAH FONTLA YAZMAKTAYIM.

BU FORMAT, OKUMADA GERİ DÖNMELERİ ÖNLEME AÇISINDAN ZAMAN KAZANDIRACAĞI İÇİN, FAYDALI OLACAKTIR KANAATİNDEYİM.
« Son Düzenleme: Ağustos 22, 2024, 02:34:37 ÖS Gönderen: is »